Nilüfer Özpolat Köşe Yazısı
En arka sırada oturuyorum.
Gözlerden uzak ve daha güvendeyim sanki.
Önümde oturan arkadaşımın omuz ve boynu arasındaki açıdan takip ediyorum sınıfı.
Bebekliğimden etiketlenmiş olabilirim. “ Sessiz uysal bir bebek maşallah .” Henüz yürümeye başladığım zaman elimden oyuncağımı alıp, ağlayarak yaygara koparan arkadaşıma oyuncağımı verdiler, bana da: “afferim sana uslu çocuk ” dediler. Ben bir övgü aldım, gürültü çıkaran ise benim olanı…Haksız yere elimden alınan oyuncağıma sessizliğim, haklarımın gidişine sessiz kalmamın temellerini atmaktı.
Parkta durakta “ Ne tatlısın sen! İsmin ne bakalım?” dediklerinde tam cevabımı hazırlamışken, yanımda ki büyüklerim konuştu benim yerim.
Benim adıma başkalarının konuşuyor olması, zamanla benim adıma başkaları karar verebilir algısına dönüştü.
Okulun ilk günü ailem “ çok sessiz, uysal ve uyumlu bir çocuk hocam” diyerek bıraktılar beni okula… Sövene dilsiz, vurana elsiz, oyunun kurallarını bozanlara tepkisiz kalışım bundan olsa gerek.
Sen beni gör ve görünür kıl öğretmenim. Çıkart üzerime sakız gibi yapışmış bu kimliği…
Parmak kaldırmaya korkuyorum. Ya yanlış bir şey söylersem, arkadaşlarım benimle alay ederse diye bildiğim cevapları bile söyleyemiyorum.
Doğruyu bilip söylemek kadar, fikir beyan edebilmeninde önemli olduğunu öğret bize öğretmenim. Öğret ki büyüdüğümüzde ,bazıları sırf cesur oldukları için çok ve boş konuşurlarken “Şöyle de bir seçenek var” diyebilelim.
Havuz problemlerinde üç musluk havuzu doldurmaya çalışırken , bir diğerinin açılıp havuzun boşaltılmasına anlam, kaç saatte dolacağına cevap veremiyorum.
Bu su nereye akıyor acaba diye dalıp dalıp gidiyorum öğretmenim.
İki işçinin yaptığı işi, bir işçi tek başına ne kadar sürede yapar sorusuna , “iki kişilik emek veren işçiye ücreti, iki işçi maaşı üzerinden mi veriliyor ? ”diye sormak istiyorum ama soramıyorum öğretmenim.
Sınıf başkanı olmak istiyorum, hep belli çocuklar başkan seçiliyor.
Sanki onlar doğuştan ve gelecekte de başkan , biz hep arka sırada yönetilmeye hazır bekleyenler olacağız.
Yık bu anlayışı öğretmenim. Sırayla hepimiz sınıf başkanı olabilelim.
O duyguyu, hissi hepimizin yaşayabilmesine öncülük yap öğretmenim.
Sıraların önden arkaya doğru sıralanması da üzüyor beni.
Gelecekteki hiyerarşiye hazırlanıyoruz sanki…
Sizin masanıza yada tahtaya yakın oturmak hepimizin hakkı bunuda bir düzene koyalım öğretmenim.
Okyanus ve denizler de büyük balıklar küçük balıkları yiyor olsada toplumlar da bunun olmaması gerektiğini anlat bize, güçlü mazlûmu ezmesin öğretmenim.
Silinmez bir yazgı gibi kabul görmüş bu anlayışı, değiştir öğretmenim.
Proje ödevlerinde hepimiz sorumluluk alalım. Herkes üzerine düşeni yapsın.
Yoksa “Elimizi taşın altına koymalıyız” diyenler uzaktan “taşı” göstermekle yetinirken, biz sadece elimizi değil gövdemizi taşın altına koyuyoruz.
Doğrult bizi öğretmenim.
Derslerde kahramanları tanıtıyorsun bize. Onları tanıdıkça “bak neler başarmış insanlar” diyorum.
“Kendimi tanıyıp, yeteneklerimi geliştirebileceğim” yollar göster bana.
Başkalarının benim için yazdığı senaryoda figüran değil, dünya sahnesinde hayatımın başrol oyuncusu olmak istiyorum öğretmenim…
Duy beni, gör beni öğretmenim.