Masal Masal İçinde
Masal Masal İçinde
İnsanlar pazaryerinde, karanlık çöksün diye bekliyor.
Pazarcılar telaşla, kasaları topluyor. Kalabalık sebze meyve artıklarını toplama telaşında, kimse kimsenin yüzüne bakmıyor.
Ezik domatesler, parçalanmış salatalık, çürümüş biber , hepsinden az çok var da itibar kayıp bulamıyorlar.
Beş uçak birden havalanıyor. Uçuyor, uçuyor , uçuyor…
Çocuklar aç, anne süt diyor. Anne çöplerden karton, kağıt toplayıp, satıyor. Eve ekmek alıyor.
Rolex saatli amca fetva veriyor;
“ Peygamber hep açtı, karnına taş bağladı.” Sahte gözyaşlarıyla süslediği konuşması bitince Mercedesine binip köşküne gidiyor. Birazdan ızgara sucuk partisi var. Hazırlanması gerekiyor
Anneler salavat getirip, çocuklarına şekerli su içiriyor.
Çocuklar aç. Çocuklar çaresiz. Çocuklar kimsesiz.
Çocuklar ağlıyor, ağlıyor, ağlıyorlar …
Pamuk prenses ve yedi cüceler ormanda çete kurmuş, gelenden geçenden haraç kesiyor. Aslan payının derdinde olup bitenleri; görmüyor, duymuyor , bilmiyor…
Kırmızı başlıklı kız “ Adınız yasa dışı bir örgüt ile anılıyor.” diyerek Kurdu dolandırmış. Kurt Pamuk Prenses ten yardım istiyor. Pamuk prenses kırmızı bültenle aranıyor.
Yeni doğan bebekler yoğun bakımda öldürülüyor. Katiller 528 yıl hapis cezası ile yargılanıyor.
Zilan Bolat “Bebek Boğanlar” a mesaj atıyor, “Korkmayın la korkmayın, bize de öyle demişlerdi. Bak eşim Zengin Bolat gümüş kaplama havuzumuzda yüzerken, size selam yolluyor. ”
Bebek katilleri “bu da geçer yahu!” ile teselli buluyor.
Kralın çevresin de dalkavuk terziler , “Bu kumaş size özel, sadece zekiler görebilir ” diyerek cirit atıyor.
Kimse kıyafet görmüyor, ama zeka seviyeleri ortaya çıkar korkusuyla;
“ Aaaa bu ne şık bir takım, güle güle giyinin kralım” diyorlar.
Masal böyle bitmiyor. Bir yürekli çocuk bekleniyor. Bu çocuğun “Krak çıplak “ diye bağırması gerekiyor.
Kimseden çıt çıkmıyor.
Çocuk kayıp, insanımsılar sus pus. Gece gündüz durmadan arıyor , arıyor, arıyorlar….
Çocuk derede yatan bir melek, kefenini çuvaldan biçiyorlar. Yanında Elif Ba’sı sulara atıyorlar. Bence şeytanlar bile tedirgin, bu çağdan korkuyorlar.
Vicdanları sağır eden ağır bir sessizlik. Insan görünümlü yüz binlerce et yığını kalabalık ; “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın.” putuna tapıyorlar.
Tüm hoparlörlerden ; “ Batsın bu dünya, bitsin bu rüya ” şarkısı yankılanıyor.
Gökteki kuşlar, dağdaki taşlar, okyanusta damlalar “amin, amin, amin ” diyorlar.
Tek tesellimiz, tüm bu anlatılanlar Merkür Gezegenin de bir kasaba da olup bitiyorlar.
Nilüfer Kaya Özpolat