Memlekette Emanet Hayatlar….
Memlekette Emanet Hayatlar...
Sessizce durağın kenarına yanaşıyorum. Öğrencileri uzaktan seyretmekti benim payıma düşen. Klasik bir 28 Şubat hikayes. İnsanın insana zulmettiği bir tarih sahnesi.
Yeni bir eğitim öğretim dönemi başlıyor. Çocukların ilk gün heyecanına şahitlik edebileceğim yer , köşede, yaşlı çınarın altındaki eski bir durak.
Kasaba da lise olmayınca tüm lise öğrencileri merkezdeki okullara servislerle taşınıyorlar … Çınaraltı Durağı öğrencilerin servis bekleme merkezlerinden birisi.
Köy içinden dolu gelmişti şu öndeki servis. Bayır’dan da birkaç öğrenci alması gerekiyor. Yavaşça yanaştı durağa.
-“Şu cam kenarında oturan Yasin değil mi? Hasta mı acaba? Durgun görünüyor.”
Yanımda ki Burak hafif bir tebessümle ;
-“Yok hocam hasta değil. O marangoz olmak istiyormuş. Değişik değişik mobiyalar tasarlayacak, kendi markasını kuracakmış. Babası ise Yasin’in amcası Sezai gibi muhasebeci olmasını istiyor. İyi para var muhasebecilikte, marangozlukta neymiş” diyerek Ticaret Meslek Lisesini seçtirmiş tercih döneminde.
Yasin derslerde çok başarılı değildi ama hayal dünyası o kadar zengindi , tasarım gerektiren tüm faliyetler de hep o farklı ve öndeydi . Belki de yıllarca kendi açacağı mağazasının hayalini kurdu. Logosu bile hazırdı kim bilir?
Ama babası onun için muhasebeciliği istiyordu. Hayat Yasin’in hayatı, seçme hakkı babasınındı.
O sırada Hatice’nin gözlerini benden kaçırdığını farkettim. İleride ki elma ağacına bakıyor. Belki de düşüncelerinden uzaklaşabilmek için tek tek elmaları sayıyordu. Bir,iki,üç …
Onun Tarım Meslek Lisesini kazandığını duymuştum. Ve çok sevinmiştim. Bir karşılaşmamızda;
“Hayvanları çok seviyorum hocam. Veteriner olacağım. ” demişti. Aile kararı ile “ Çiftçiliğin, besiciliğin, köylülüğün okulu mu olurmuş? Karın tokluğuna çalışmaktır, ırgatlıktır tarımın adı bu memlekette ” baskılarıyla istemediği bir okula nakli yapılmıştı.
Hatice “ Kapalı sistem hayvancılık, onlara zulümdür. Ben onları gezdireceğim hocam. Güneşi , tertemiz havayı, kırbaşında ki çeşmenin hatılından su içmeyi haycanlar da hakediyor. Ben böyle bir besicilik yapacağım” demişti. Bu kadar bilinçli bir tercihti. Onun bu anlattıkları neyi neden istediğini bilmekti.
Gözlerini benden kaçırarak aslında hayallerinden kaçmaya çalışıyordu. Evet bakışlarını kaçırıp, görmezden gelmede gayet başarılıydı. Ama yazgısını kendi yazmayı başaramamıştı Hatice …
Türkiye’yi sarsan Narin olayında belli ki en yakınları son verdi onun yaşama hakkına. Geri dönüşü yok artık O’nun için. Ömür sayfası kapandı. Hem de en acı şekilde. Küçücük bedeni, hayalleri, sevinçleri şu an toprağın altında…
Peki toprak üzerinde ki Narinler, Yasinler, Haticeler ? Nefes alıp veren ama başkalarının onlara dayattığı hayatı emaneten yaşayan yüzbinler …
Çocukların dünyaya gelmesine vesile olmamız, bize onların geleceğine, yeteneklerini, hayallerine ipotek koyma hakkıda mı veriyor?
Gerçekleştiremediğimiz hayallerimizi, planlarımızı onlar üzerinden yaşamaya çalışmak zulümlerden bir zulüm değil mi?
Niyetlerimiz ne kadar iyi olursa olsun.