Burası Şehrin ilk ve tek İslam okuluydu. Bazı eksikleri konusunda destek almak için belediye başkanı ile randevu talep etmiştik. Kendisi okulu ve eksikleri yerinde görmek istediği için okulda bir görüşme teklif etti. Seve seve kabul ettik. Türk, Arap ve Somalililerden oluşan 8 kişilik bir ekip bahçede misafirimizi beklemeye başladık. Haliyle heyecanlıydık. Hepimiz kendi kültürümüze ait atıştırmalık birşeyler hazırlamıştık. Bunu sadece okulumuz için değil İslam kültürünün de bir tanıtımı olarak görüyorduk. Randevu saatine 5 dakika vardı ki başkan pekte yeni sayılmayacak bisikletiyle sokağın köşesinde göründü. Biz birbirimize baktık. Sonra park alanında ki arabalara… Sene 2006 yer Hollanda Dordrecht … Biz yemek kültürümüzle ona İslami örneklik sunmaya çalıştık. O gösterişten, şatavattan uzak bisikletli haliyle yaşam tarzıyla örneklik sundu. Benzeri haberler zaman zaman medya da yer alır , ben bizzat yaşadığım olayı paylaşıyorum sizlerle… İstanbul da ki, ismi gerekmez küçük büyük il ilçelerde ki protokol konvoylarını ne zaman görsem; eski bir bisiklet, yumurta varsa kahvaltıda peynir koymuyoruz pahalıya geliyor diyen halklar, 15 asır öncesinden devlet işi yaparken farklı mumu, özel hayatında farklı mumu kullanan Ömer, gelecekten de tüm hesapların görüldüğü bir mahşer günü düşüyor aklıma…
Daha dün akşamüzeri komşuyla sohbet ediyoruz. Hollanda da gözlemlediğim hayvancılık metodunu anlattım. “Yook hocam yook o buralarda olmaz Hollanda küçücük yer, orada olur ama burada olmaz” Olmayan ne ? Arazi ve meraların kısım kısım ayrılması hayvanlar belli bir kısımı yediği zamanlarda diğer yerlerin sulanıp yem/ot/yonca her ne ekiliyse yetişmesi, hayvanın yetişen yere alınınca bir önceki yerin sulanması ve yetiştirilmesi… Burada konu ne komşu, ne hayvancılık ne de Hollanda … Burada konu başlamadan, denemeden kaybetmiş olmayı kabullenmek… Okyanusları taşla toprakla doldurup kendine vatan yapan bir avuçluk ülkelerin tarım ve hayvancılıkta dünyaya kafa tutması yanında dünya atlasında bakınca kumtaneleri içine düşmüş nazar boncuğu gibi göze batan bir memleketin tarım ve hayvancılıkta ki durumu… Samanın yemin balyası şu kadar oldu, emeğimin karşılığını alamıyorum bırakacağım bu işi diyen köylüm biliyorum “ Bekara hanım boşamak kolaydır” oturduğum yerde, okuduğum birkaç kitap ve haber ile ayaküstü sohbetleriyle yazıyorum bu yazıyı… Neden bunca mera değerlendirilmiyor? “Mazot kaç lira haberin var mı?” diyeceksin. Tam olarak kaç lira bilmiyorum ama kesin olarak bildiğim şey bu yazının ilk kelimesini yazmaya başladığımda ki mazot fiyatı ile yazının bittiği andaki fiyat aynı fiyat olmayacak… Soruyorum vallahi CAHİLLİĞİMİN ALTINI ÇİZE ÇİZE soruyorum. Mazotsuz günler de nasıl temin ediliyordu bu saman, ot, yem o denenemez mi? Ve soruyorum temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olan bir ülke de lüks yatlara uygulanan vergisiz mazot neden çiftçiye uygulanamıyor? Bu duruma itiraz edebilmek için neden bir araya gelinemiyor? Bu birlik için ocu, şucu, bucu olmak ya da olmamak engel miydi?
Hocaaa sende bir “gâvur hayranlığı var gibi?”
“Yok, yok ben insan! insan olabilme, insan kalabilme hayranıyım.”
“O Hollanda var ya Hollanda sömürgeciydi, ülkeleri sömürmüş….”
“O gitmiş başka ülkeleri sömürmüş, yazıklar olsun da benim içimi asıl acıtan ‘ gâvur değiliz diyen bizlerin kendimizi, birbirimizi sömürüyor olmamız’ ”