Memlekette Emanet Hayatlar….

Türkiye 11.09.2024 - 14:31, Güncelleme: 11.09.2024 - 14:31
 

Memlekette Emanet Hayatlar….

Nilüfer Kaya Özpolat Köşe Yazısı

Memlekette Emanet Hayatlar...    Sessizce durağın kenarına yanaşıyorum.  Öğrencileri uzaktan seyretmekti benim payıma düşen. Klasik bir 28 Şubat hikayes. İnsanın insana zulmettiği bir tarih sahnesi.      Yeni bir eğitim öğretim dönemi başlıyor. Çocukların  ilk gün heyecanına  şahitlik  edebileceğim yer , köşede,  yaşlı çınarın altındaki eski bir  durak.      Kasaba da lise olmayınca  tüm lise öğrencileri merkezdeki okullara  servislerle  taşınıyorlar … Çınaraltı Durağı öğrencilerin servis bekleme merkezlerinden birisi.    Köy içinden dolu gelmişti şu öndeki servis. Bayır’dan da birkaç öğrenci alması gerekiyor. Yavaşça yanaştı durağa.   -“Şu  cam kenarında oturan Yasin değil mi? Hasta mı acaba? Durgun görünüyor.”    Yanımda ki Burak hafif bir tebessümle ; -“Yok hocam hasta değil. O marangoz olmak istiyormuş.  Değişik değişik mobiyalar tasarlayacak, kendi markasını kuracakmış. Babası  ise  Yasin’in amcası Sezai  gibi muhasebeci olmasını istiyor. İyi para var muhasebecilikte, marangozlukta  neymiş” diyerek Ticaret Meslek Lisesini seçtirmiş tercih döneminde.      Yasin  derslerde çok başarılı değildi ama hayal dünyası o kadar zengindi , tasarım gerektiren tüm faliyetler de hep o farklı ve öndeydi .  Belki de yıllarca kendi açacağı mağazasının  hayalini kurdu. Logosu bile hazırdı kim bilir?       Ama babası onun için muhasebeciliği  istiyordu. Hayat Yasin’in hayatı, seçme hakkı babasınındı.   O sırada  Hatice’nin gözlerini benden kaçırdığını farkettim. İleride ki elma ağacına bakıyor. Belki de düşüncelerinden uzaklaşabilmek için tek tek elmaları sayıyordu. Bir,iki,üç …     Onun Tarım Meslek Lisesini kazandığını duymuştum.  Ve çok sevinmiştim. Bir karşılaşmamızda;    “Hayvanları çok seviyorum hocam. Veteriner olacağım.  ” demişti. Aile kararı ile “ Çiftçiliğin, besiciliğin, köylülüğün okulu mu olurmuş? Karın tokluğuna çalışmaktır, ırgatlıktır tarımın adı bu memlekette ” baskılarıyla istemediği bir okula nakli yapılmıştı.      Hatice “ Kapalı sistem hayvancılık,  onlara  zulümdür. Ben onları gezdireceğim hocam. Güneşi , tertemiz havayı, kırbaşında ki çeşmenin hatılından su içmeyi haycanlar da hakediyor. Ben böyle bir besicilik  yapacağım” demişti. Bu kadar  bilinçli bir tercihti. Onun bu anlattıkları neyi neden istediğini bilmekti.     Gözlerini benden kaçırarak aslında  hayallerinden kaçmaya çalışıyordu. Evet bakışlarını kaçırıp, görmezden gelmede  gayet başarılıydı. Ama yazgısını kendi yazmayı başaramamıştı Hatice …    Türkiye’yi sarsan Narin olayında belli ki en yakınları son verdi onun yaşama hakkına. Geri dönüşü yok artık O’nun için. Ömür sayfası kapandı. Hem de en acı şekilde. Küçücük bedeni, hayalleri,  sevinçleri şu an toprağın altında…        Peki toprak üzerinde ki Narinler, Yasinler, Haticeler ? Nefes alıp veren ama başkalarının onlara dayattığı hayatı  emaneten yaşayan yüzbinler …       Çocukların dünyaya gelmesine vesile olmamız, bize  onların geleceğine, yeteneklerini, hayallerine  ipotek koyma hakkıda mı veriyor?    Gerçekleştiremediğimiz hayallerimizi, planlarımızı onlar üzerinden yaşamaya çalışmak zulümlerden bir zulüm değil mi?    Niyetlerimiz ne kadar iyi olursa olsun.     
Nilüfer Kaya Özpolat Köşe Yazısı

Memlekette Emanet Hayatlar...   

Sessizce durağın kenarına yanaşıyorum.  Öğrencileri uzaktan seyretmekti benim payıma düşen. Klasik bir 28 Şubat hikayes. İnsanın insana zulmettiği bir tarih sahnesi.

     Yeni bir eğitim öğretim dönemi başlıyor. Çocukların  ilk gün heyecanına  şahitlik  edebileceğim yer , köşede,  yaşlı çınarın altındaki eski bir  durak.

     Kasaba da lise olmayınca  tüm lise öğrencileri merkezdeki okullara  servislerle  taşınıyorlar … Çınaraltı Durağı öğrencilerin servis bekleme merkezlerinden birisi.

   Köy içinden dolu gelmişti şu öndeki servis. Bayır’dan da birkaç öğrenci alması gerekiyor. Yavaşça yanaştı durağa.

  -“Şu  cam kenarında oturan Yasin değil mi? Hasta mı acaba? Durgun görünüyor.”

   Yanımda ki Burak hafif bir tebessümle ;

-“Yok hocam hasta değil. O marangoz olmak istiyormuş.  Değişik değişik mobiyalar tasarlayacak, kendi markasını kuracakmış. Babası  ise  Yasin’in amcası Sezai  gibi muhasebeci olmasını istiyor. İyi para var muhasebecilikte, marangozlukta  neymiş” diyerek Ticaret Meslek Lisesini seçtirmiş tercih döneminde.

     Yasin  derslerde çok başarılı değildi ama hayal dünyası o kadar zengindi , tasarım gerektiren tüm faliyetler de hep o farklı ve öndeydi .  Belki de yıllarca kendi açacağı mağazasının  hayalini kurdu. Logosu bile hazırdı kim bilir?

      Ama babası onun için muhasebeciliği  istiyordu. Hayat Yasin’in hayatı, seçme hakkı babasınındı.

  O sırada  Hatice’nin gözlerini benden kaçırdığını farkettim. İleride ki elma ağacına bakıyor. Belki de düşüncelerinden uzaklaşabilmek için tek tek elmaları sayıyordu. Bir,iki,üç …

    Onun Tarım Meslek Lisesini kazandığını duymuştum.  Ve çok sevinmiştim. Bir karşılaşmamızda;

   “Hayvanları çok seviyorum hocam. Veteriner olacağım.  ” demişti. Aile kararı ile “ Çiftçiliğin, besiciliğin, köylülüğün okulu mu olurmuş? Karın tokluğuna çalışmaktır, ırgatlıktır tarımın adı bu memlekette ” baskılarıyla istemediği bir okula nakli yapılmıştı.

     Hatice “ Kapalı sistem hayvancılık,  onlara  zulümdür. Ben onları gezdireceğim hocam. Güneşi , tertemiz havayı, kırbaşında ki çeşmenin hatılından su içmeyi haycanlar da hakediyor. Ben böyle bir besicilik  yapacağım” demişti. Bu kadar  bilinçli bir tercihti. Onun bu anlattıkları neyi neden istediğini bilmekti.

    Gözlerini benden kaçırarak aslında  hayallerinden kaçmaya çalışıyordu. Evet bakışlarını kaçırıp, görmezden gelmede  gayet başarılıydı. Ama yazgısını kendi yazmayı başaramamıştı Hatice …

   Türkiye’yi sarsan Narin olayında belli ki en yakınları son verdi onun yaşama hakkına. Geri dönüşü yok artık O’nun için. Ömür sayfası kapandı. Hem de en acı şekilde. Küçücük bedeni, hayalleri,  sevinçleri şu an toprağın altında…

       Peki toprak üzerinde ki Narinler, Yasinler, Haticeler ? Nefes alıp veren ama başkalarının onlara dayattığı hayatı  emaneten yaşayan yüzbinler …

      Çocukların dünyaya gelmesine vesile olmamız, bize  onların geleceğine, yeteneklerini, hayallerine  ipotek koyma hakkıda mı veriyor?

   Gerçekleştiremediğimiz hayallerimizi, planlarımızı onlar üzerinden yaşamaya çalışmak zulümlerden bir zulüm değil mi?

   Niyetlerimiz ne kadar iyi olursa olsun.

    

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.