TARAŞÇILI SÜLEYMAN DEDE VE ATATÜRK
TARAŞÇILI SÜLEYMAN DEDE VE ATATÜRK
103 yaşına giren yaşayan tarih Süleyman Nacır ile Atatürk, Mareşal Fevzi Çakmak ve Ali İhsan Paşa ile ilgili anılarını anlattı.
103 yaşına giren yaşayan tarih Süleyman Nacır ile Atatürk, Mareşal Fevzi Çakmak ve Ali İhsan Paşa ile ilgili anılarını anlattı.
103 yaşına giren yaşayan tarih Süleyman Nacır ile Atatürk, Mareşal Fevzi Çakmak ve Ali İhsan Paşa ile ilgili anılarını anlattı.
1330 doğumlu Süleyman Dede’nin annesi diğer iki oğlu 6 ay arayla yemene gittiği için en küçük oğlu Süleyman Nacır’ı “onlar gittiler dönmezler. Gözümde hep ufak kal uzun ömürlü ol. Sen bar yanımda bulun” diyerek üç yaş küçük yazdırmış.
Ankara’da vatani görevini yaparken Atatürk’ün ölüm haberini Ankara’da ki ordu komutanına ilk duyuran insan olan Süleyman Nacır, Atatürk’ün sandukası başında bir sürede nöbet tutmuş. O dönemin ordudaki en üst rütbelilerinden olan Fevzi Çakmak ve Ali İhsan Paşa ile de görevi icabı görüşmüş biri.
Fakirlikle büyüyen altısı erkek olmak üzere sekiz kardeşi olan Süleyman Nacır, üç yıl askerlik yapmış , talimlerde başarılı olduğu için ustalık dönemini posta olarak görevlendirilmiş. Atatürk’ün ölüm yıllarında birçok tarihi olaya tanıklık yapmıştır.
Nacır, o yılların Seydişehir ve Taraşçı Kasabası’ndan bahsederken fakirlik içinde geçtiğini kıt kanaat geçimlerini sağladıklarını şu sözleri “Köyümüzde buğday ekerdik. Seydişehir’de de yalnız dikiciler ve leblebiciler vardı.” Diyerek o günlerde ki yaşananları anlattı.
Taraşçı Kasabası’nda mütevazi bir oda da yaşantısını sürdüren ‘65 Yaşı Aylığı’ ile geçinen 103 yaşına rağmen geçmişindeki yaşananları bizlerle paylaşan Süleyman Nacır;
“Çok ufak yaşlardaydım. Babam beni kucağına alarak annemle beraber benim büyüğüm olan iki abimi Yemen’e askere uğurlamaları hiç aklımdan çıkmıyor. Bu anlattığımı yanlış hatırlamıyorsam 1914’lü yıllar. Osmanlı’nın son dönemleri, Birinci Dünya Savaşı ve Yemen İsyanı’nın başladığı zamanlar, her tarafta savaş ve fakirliğin hüküm sürdüğü zamanlar. Rahmetli babam ben Hicri 1330 doğumlu olmama rağmen iki oğlunu Yemen’e askere gönderdi. Beni de yanında biraz kalsın diye üç- dört yaş küçük yazdırdığını söylerdi. Daha sonra ağabeylerimizden bir haber alamadık.” Dedi.
Atatürk’ün öldüğü yılda Ankara’da asker olan Süleyman Nacır;
“Ankara’da askerliğimin bir yılı muhafız olmak üzere üç yıl askerlik yaptım. Askerliğimin son iki yılında postaydım. Atatürk’ün öldüğü gün ise nöbet bendeydi. O zaman manyetolu telefon vardı, gelen telefonlara ben bakıyordum ve alınan mesajları komutanıma iletiyordum. İstanbul’dan gelen bir telefonda karşıda ki heyecanlı bir şekilde “Atatürk öldü, çabuk komutanına duyur! “dedi. Bende koşarak komutanıma duyurdum. Daha sonra Atatürk’ün sandukası Ankara’ya geldiğinde ilk indirenlerden biri de bendim. Sandukanın başında bir süre nöbet tuttum.” Fevzi Çakmak Paşa ve Ali İhsan Paşa Atatürk’ün yakın silah arkadaşlarıydı. Zaman zaman bunların Atatürk’le itilaflarına şahit oldum. Birinde Ali İhsan Paşa Atatürk’e savaştan önce seninle bir konuşmamız vardı ama o yerine gelmedi. Bunu mesele yapmak istemiyorum. Bu millet çok savaştı, bir daha bu tür kargaşalara meydan vermeyelim dediğini duydum “ dedi.
Doğduğum Taraşçı Kasabası’nda ve Seydişehir’de de Anadolu’nun bütün yerlerinde olduğu gibi fakirlik vardı. Biz altı oğlan, iki kız sekiz kardeştik. Bir çorba ile bazen somunla günümüzü geçirirdik. Başka yapacak bir şey yoktu diyen Nacır, Taraşçı’da çiftçilik ile geçinirdik. Sadece buğday ekerdik, başka bir geçim kaynağımız yoktu. Seydişehir ‘de de leblebiciler ve dikicilerden başka kazanç kapısı yoktu. Şimdiki günümüzdeki mesleğin birçoğu Seydişehir’de eski garaj çevresine yerleşmiş Ermeniler yapardı. Özellikle terzilik ve kasaplık konusunda uzmanlardı” dedi.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.