GÜNEŞ

Toplum Biziz …

Biyografi 19.12.2021 - 23:21, Güncelleme: 19.12.2021 - 23:21
 

Toplum Biziz …

Nilüfer Özpolat Köşe Yazısı

                                  Konuşmasının satırbaşlarında  “toplumun gerçeklerini görmezden gelemeyiz ” diyor,peşinden “filanca kitabın, filanca sayfasında şöyle yazıyor” cümlelerini ekliyordu. O cümlenin içinde, baskın olan kelimeyle ilgili olarak, değerli  bir şairimizden bir dörtlükle devam ediyordu. Bilgisayar misali sürekli bilgi sayıyordu. 1 buçuk saatlik görüşmede toplamda 5 dakika gençlerle şunu yapabiliriz, köylüye ulaşabilirsek kırsal kalkınmanın eksik ayağını tamamlayabiliriz, cümlelerini kurabildim. İkinci cümleme başlarken, filanca tarihte falanca yerde diye o devam ediyordu konuşmaya. Eğer dinleyeceğini bilseydim. Toplum sensin, toplum benim, bu topluluğu bizler oluşturuyoruz, demek isterdim. Bırakırsa başkası kapacakmış gibi sımsıkı tuttuğu  koltukta, ne kadar çok şey biliyor maşallah desemde içimden ,  haddinden fazla bilmenin, daha doğrusu amele dönüşemeyen bilginin  “bilgi obeziteliğine”  sebep olduğunu gördüm. Tuttuğu  köşe başında, topluma bu kadar yeter anlayışıyla, nasıl bir damar tıkanıklığına sebep olduğunun farkındamıydı acaba?. O kişi halen hayatta mı bilmiyorum. Ama nerede toplum sohbeti yapılsa aklıma o gelir. Elinden gelenin en iyisini yapmak istiyordu mutlaka. Ama “hedefim bu koltuktu. Bu bana yetti. Fazlasına gerek yok” gibi  duruşu, sadece kendisinin değil geleceğimizinde durması demekti. Eminim onunda hayalleri vardı. Bunu yapacağız, şunu yapacağız diyerek düştü yollara. Kimler hayallerini çaldı , projelerini engelledi bilmiyorum. Belki de en heyecanlı sunumunda “ Şimdilik buna gerek yok , toplumun gerçekleri var. Al şu evraklara bakıver ,yazım hatası var mı ? denilerek frenlendi. Artık durağanlaşmıştı. Duran cisim, dış bir etki/kuvvet olmadığı sürece harekete geçmez, prensibinin somut örneğiydi. Onca bilgiyi, birikimi sabote ediyordu. Fakat  kendini sabote eden, aynı zamanda yaşadığı toplumu , insanlığı sabote ediyordur.     İnsanın kendine yapacağı en büyük ihanet, kendini gerçekleştirmemesidir. Birbirimizden bu kadar farklı yaratılmış olmamız , çok farklı yetenek ve meziyetlerle donatılmış olduğumuzun delilidir.  Kendimizi gerçekleştirmek için  “Ben kimim?” sorusuyla başlamalıyız. Beni diğer insanlardan  ayıran yönüm ne? Bunun cevabını bulmak zor. Çemberi küçültelim, içinde bulunduğum toplulukta beni diğerlerinden farklı kılan nedir? Mesela çevremde 1000 eğitimci olsa. Bu 1000 içinde ben hangi yönüm ve yeteneğimle diğerlerinden ayrılıyorum? Öğrencilerle “ hayatımızın amacını nedir ?” çalışmaları yaparız. Yaşlarından sebep onlar bunu “ Büyüyünce yapacağım meslek” olarak algılarlar.  “Doktor olacağım”  “ Ne kadar güzel ! Diğer doktorlardan farkın ne olacak? ”  “ Çocuk doktoru olacağım.”  “Çocuklar neden Doktor Ali’ye gelmek isteyecekler”  “Onlara balon vereceğim, birde saçlarını okşayacağım” Işte bu… Bu sorgulamayı başlatabilmek onlara yapabileceğimiz iyiliklerden biridir. “ her sabah sokakları temizleyen kardeşim ,seni diğer meslektaşlarından ayıran özelliğin ne? ” “ Sevgili evinin hanımı sen hangi yönünle bir farklılık  oluşturuyorsun toplumda?”     Bu sorular uzar gider. Cevaplar içinse birşeyler yapılmalı. Kendinden uzaklaşmış , kendine yabancılaşmış insanı özüne yaklaştırmalı, kaybolmuş kişiliklerimizi bulmalıyız.     Hayatta sadece yaptıklarımızın değil, yapmamız gerekirken, yapmadıklarımızında hesabını vereceğiz. Taşıdığımız kimliklerle  toplumu biz oluşturuyoruz. Şikayet ettiğimiz herşeyde bizimde payımız var. Belki doğrudan o hatayı işlemedik ama sessiz kalarak buna destek olduk.  Eleştirmek en kolay olandı, onu seçtik.       Hikaye bu ya; Göreve yeni başlamış bir sınıf öğretmeni akşamları zoom üzerinden öğrencileriyle okuma etkinliği yapıyor. Bu uygulama öğrenci ve velilerin çok hoşuna gidiyor. Kısa bir süre sonra meslektaşları tarafından  ikaz ediliyor. Peki neden ? “Sen böyle yapınca bizimde velilerimiz istiyor.” Sonuç o gencecik yürek bu çalışmayı bitirmek zorunda kalıyor. Bu masal gibi gerçek! yaşamın her alanında yaşanıyor. Ben bunu yapamasamda, ne güzel, sen yapabiliyorsun diyebilmek erdemliliktir. Bu toprakların mayasındandır erdemli olmak.  İşte toplumu sen, ben, biz oluşturuyoruz. Bir yapboz un parçaları gibiyiz. Doğru parçayı doğru yere koyarken sen ya da ben yapacağım kavgası değil, birlikte başarmanın hazzını yaşamalıyız.
Nilüfer Özpolat Köşe Yazısı

                          

       Konuşmasının satırbaşlarında  “toplumun gerçeklerini görmezden gelemeyiz ” diyor,peşinden “filanca kitabın, filanca sayfasında şöyle yazıyor” cümlelerini ekliyordu. O cümlenin içinde, baskın olan kelimeyle ilgili olarak, değerli  bir şairimizden bir dörtlükle devam ediyordu. Bilgisayar misali sürekli bilgi sayıyordu. 1 buçuk saatlik görüşmede toplamda 5 dakika gençlerle şunu yapabiliriz, köylüye ulaşabilirsek kırsal kalkınmanın eksik ayağını tamamlayabiliriz, cümlelerini kurabildim. İkinci cümleme başlarken, filanca tarihte falanca yerde diye o devam ediyordu konuşmaya. Eğer dinleyeceğini bilseydim. Toplum sensin, toplum benim, bu topluluğu bizler oluşturuyoruz, demek isterdim. Bırakırsa başkası kapacakmış gibi sımsıkı tuttuğu  koltukta, ne kadar çok şey biliyor maşallah desemde içimden ,  haddinden fazla bilmenin, daha doğrusu amele dönüşemeyen bilginin  “bilgi obeziteliğine”  sebep olduğunu gördüm. Tuttuğu  köşe başında, topluma bu kadar yeter anlayışıyla, nasıl bir damar tıkanıklığına sebep olduğunun farkındamıydı acaba?. O kişi halen hayatta mı bilmiyorum. Ama nerede toplum sohbeti yapılsa aklıma o gelir. Elinden gelenin en iyisini yapmak istiyordu mutlaka. Ama “hedefim bu koltuktu. Bu bana yetti. Fazlasına gerek yok” gibi  duruşu, sadece kendisinin değil geleceğimizinde durması demekti. Eminim onunda hayalleri vardı. Bunu yapacağız, şunu yapacağız diyerek düştü yollara. Kimler hayallerini çaldı , projelerini engelledi bilmiyorum. Belki de en heyecanlı sunumunda “ Şimdilik buna gerek yok , toplumun gerçekleri var. Al şu evraklara bakıver ,yazım hatası var mı ? denilerek frenlendi. Artık durağanlaşmıştı. Duran cisim, dış bir etki/kuvvet olmadığı sürece harekete geçmez, prensibinin somut örneğiydi. Onca bilgiyi, birikimi sabote ediyordu. Fakat  kendini sabote eden, aynı zamanda yaşadığı toplumu , insanlığı sabote ediyordur.

    İnsanın kendine yapacağı en büyük ihanet, kendini gerçekleştirmemesidir. Birbirimizden bu kadar farklı yaratılmış olmamız , çok farklı yetenek ve meziyetlerle donatılmış olduğumuzun delilidir.  Kendimizi gerçekleştirmek için  “Ben kimim?” sorusuyla başlamalıyız. Beni diğer insanlardan  ayıran yönüm ne? Bunun cevabını bulmak zor. Çemberi küçültelim, içinde bulunduğum toplulukta beni diğerlerinden farklı kılan nedir? Mesela çevremde 1000 eğitimci olsa. Bu 1000 içinde ben hangi yönüm ve yeteneğimle diğerlerinden ayrılıyorum?

Öğrencilerle “ hayatımızın amacını nedir ?” çalışmaları yaparız. Yaşlarından sebep onlar bunu

“ Büyüyünce yapacağım meslek” olarak algılarlar.

 “Doktor olacağım”

 “ Ne kadar güzel ! Diğer doktorlardan farkın ne olacak? ”

 “ Çocuk doktoru olacağım.”

 “Çocuklar neden Doktor Ali’ye gelmek isteyecekler”

 “Onlara balon vereceğim, birde saçlarını okşayacağım”

Işte bu… Bu sorgulamayı başlatabilmek onlara yapabileceğimiz iyiliklerden biridir.

“ her sabah sokakları temizleyen kardeşim ,seni diğer meslektaşlarından ayıran özelliğin ne? ”

“ Sevgili evinin hanımı sen hangi yönünle bir farklılık  oluşturuyorsun toplumda?”

    Bu sorular uzar gider. Cevaplar içinse birşeyler yapılmalı. Kendinden uzaklaşmış , kendine yabancılaşmış insanı özüne yaklaştırmalı, kaybolmuş kişiliklerimizi bulmalıyız.

    Hayatta sadece yaptıklarımızın değil, yapmamız gerekirken, yapmadıklarımızında hesabını vereceğiz. Taşıdığımız kimliklerle  toplumu biz oluşturuyoruz. Şikayet ettiğimiz herşeyde bizimde payımız var. Belki doğrudan o hatayı işlemedik ama sessiz kalarak buna destek olduk.  Eleştirmek en kolay olandı, onu seçtik.

      Hikaye bu ya; Göreve yeni başlamış bir sınıf öğretmeni akşamları zoom üzerinden öğrencileriyle okuma etkinliği yapıyor. Bu uygulama öğrenci ve velilerin çok hoşuna gidiyor. Kısa bir süre sonra meslektaşları tarafından  ikaz ediliyor. Peki neden ? “Sen böyle yapınca bizimde velilerimiz istiyor.” Sonuç o gencecik yürek bu çalışmayı bitirmek zorunda kalıyor. Bu masal gibi gerçek! yaşamın her alanında yaşanıyor. Ben bunu yapamasamda, ne güzel, sen yapabiliyorsun diyebilmek erdemliliktir. Bu toprakların mayasındandır erdemli olmak.  İşte toplumu sen, ben, biz oluşturuyoruz. Bir yapboz un parçaları gibiyiz. Doğru parçayı doğru yere koyarken sen ya da ben yapacağım kavgası değil, birlikte başarmanın hazzını yaşamalıyız.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.