Bu Pazar üç dost, ailelerimizle beraber zirve dinlenme tesislerinde kahvaltıda buluştuk.  Yeşil-beyaz muhteşem dağ manzarası, tesise özgü peynirler ve gerçek bal ile donatılmış nefis kahvaltımıza öyle bir çeşni kattı ki anlatamam… Dostlarla kahvaltı yaparken Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un buralara yaptığı ziyaret aklıma geldi. 2005 yılında ilçemize gelen Bakan tınaz tepe mağaralarına götürüldü. Bizde gazeteci olarak bakanı takip ediyorduk.  Mağaraya çıkış yolunda korumaları aşarak bakanın yanına yaklaştım, elinden sıkıca tutarak; “Sayın Bakanım bulunduğumuz bu yerler Toroslar’ın uzantıları. Nice doğa harikasını bağrında barındırır. Buralarda çok sayıda yayla, turizme açılmayı bekliyor.” dedim. Uyuyan bakan dersem daha iyi hatırlarsınız Sayın Atilla Koç’u.  Bana cevaben; “Artık sahil turizmine alternatif olarak yayla turizmini geliştirmemiz gerekir.  Dışarıdan gelen misafirlerimizde de dağ turizmine talep var. Kısa sürede envanterler çıkartılarak bu yaylaları turizme kazandırmak istiyoruz .” demişti. Etrafında turizme açılsın diye Sayın Bakana anlatmaya çalıştığım; Arvana, Şahap, İdris, Kara Kışla, Küçük sülek, Büyük sülek, Sarı ot, Eşek çukuru, İçeri kışla yaylalarıyla çevrili turizme açık, Tınaz tepe mağaralarının yanı sıra; Darı dersi, Dipsiz göl, Düden, Atar oluk, Ağaç tepesi gibi benzersiz doğa güzellikleriyle süslü bu doğa cennetini gezmek,  görmek bir ayrıcalık bence… Dağ turizmi için bütün özelliklerine sahip İç Anadolu ile Akdeniz bölgesi arasındaki kalan Toroslar’ın harika bölgesini değil yayla turizmine açmak şöyle dursun, Seydişehir olarak kıymetini bilemedik maalesef… Araçlarımızla on beş dakika uzaklıkta, iki dinlenme, bir de mağara tesisleri ile Tınaz tepe yol üzerinde bir marka olurken; niçin bizler yeterince ilgi göstermiyoruz? Karadenizlere gezmeye gidiyoruz da; burnumuzun dibindeki Karadeniz’i aratmayan gezilesi görülesi güzelliklerimizin neden farkında değiliz? Sizce, tuhaf değil mi?