15 Temmuz ihanet ve işgal girişiminin ardından yaklaşık iki ay geçti…
Bundan sonra neler olabilir? Yada bu süre zarfında cereyan edecek gelişmeler üzerine haddimi aşıp beylik cümleler kurmayacağım…
İşgal girişiminden 14 Ağustos 2014 yani tam iki yıl önce ilçemizde ki birkaç paralele işaret ettiğim ‘PARALELLER VE YAMUKLAR’ başlıklı yazımda kurduğum “Bu devlet; bütün zafiyetlerine rağmen bu ülkeye kasteden ister cemaat ister terör örgütü, isterse de düşman bir ülke olsun kim yada kimlerse bunları tespit edecek ve mücadele edecek güce ve dinamiklere sahiptir…” cümlesinden yola çıkarak bir süreliğine bu güncele değinmeyeceğim…
Devletimize güvenmek ve sığınmaktan başkaca bir şansımız da yok zaten…
Madem yerel de yazıyoruz konu üzerine ilçemizde vuku bulan gelişmelere de dem vuracağımız anlar gelecektir…
Öyleyse;
Yerele dönelim biraz…
AK Parti İlçe Başkanı Mustafa Konurer geçtiğimiz gün ilçe basın mensupları ile bir toplantı yaptı…
Basın mensupları ile ana başlıkları üzerinden memleket meseleleri üzerine hasbıhal etmek fikir teatisi yapmaktı amacı…
Doğrusu samimi buldum bu girişimini…
Termal Tesisler, Necmettin Erbakan Üniversitesine bağlı Meslek Yüksek Okulu ve Ahmet Cengiz Mühendislik Fakültesi, Hızlı trenle ilgili son gelişmeler, ETİ AŞ ile ilgili ikili ilişkiler, Devlet Hastanesi, İlçemizde yetişen bazı ürünlerin pazarlanabilmesi, uyuşturucu trafiği gibi birçok konu gündeme getirildi…
Ertesi güne ve hatta toplantı sonuna kayda değer ne kaldı doğrusu bilmiyorum…
Başkan Konurer’in amaçladığı ile sonuç, birbiri ile ne kadar doğru orantılıydı analiz edip öz eleştiri yapmak istedim…
Bu tür meseleler de gazeteciler, köşe yazarları meselenin neresinde olmalılar?
İcra heyetlerinin, kurumların, tüzel kişiliklerin tasarrufundaki meselelerin çözümünde gazetecilerin yeri neresidir?
İçinde olmalılar mı? Olacaksa ne kadar olmalılar? Hadleri nereye kadardır?
Gazeteci; duyuran bilgi veren, yayımlayan, yorumlayan, haber verendir…
Kurumların, sanayicilerin, siyasetçilerin, belediyenin, sivil Toplum kuruluşlarının icrası içerisinde değillerdir… Böyle bir payeye sahip değillerdir…
‘Ben olmazsam Seydişehir yandı bitti kül oldu’ ifratçılığı ile geriye kalanları tefritçi bir anlayışa mahkûm eden tutum asla gazetecilik değildir…
Hadsizliktir… Bu hadsizliğin besleyeni de; tetikçi gazeteciyi koltuk altında bulundurup üç süslü manşetin büyüsüne kapılan, ukdesindeki egolarına teslim olan, yetkilisi bulunduğu kurumun, makamın ağırlığını taşıyamayanlardır…
Hülasası;
Başkan Konurer’in bu tasarrufunu samimi buluyorum ve tebrik ediyorum…
Şahsım adına her zaman olduğu üzere yerel meselelerimize ve yerel gerçeklere gücüm yettiği kadar köşemde yer vermeye ve kamu görevimi hiç beklentisiz yerine getirmeye çalışacağım…
Tekrar ediyorum gazeteci; haber yapan, yorum yapan, duyuran, doğru bilgilendirendir…
İcra makamı değildir…
Her meselenin maydanozu da değildir…
GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ
“Kime baksam mangalında kül yok…”