Kalem ile kâğıdın dostluğu dertlerin kendini anlatmaya duyduğu ihtiyaçtan gelir. Benim yazı ile dostluğum ise içimdekileri dökmekten… Öyle ki bu zamana kadar okuduğunuz, bildiğiniz, öğrendiğiniz her şeyi unutun. Amacına yürüyen bir yazının sonucunu almak umuduyla yazıyorum. İfadelerim bir delil niteliği taşıyorsa; şikayetçiyim, tüm insanlıktan. Geçmişten günümüze taşınmış atasözlerinden, deyimlerden, eylemlerden, şarkılardan, geleneklerden, göreneklerden…
Kızını dövmeyen dizini döver sözleriyle atalarımız ne demişse doğru demişlere, şiddetle değil hiddetle karşıyım. Kızını dövenlerin sonu ne oldu ki dizini dövenler dövünsün haline? Karşıyım kılıbık erkekliklere. Erkekliğe bir sıfat atamak niye? Dişi köpek kuyruk sallamazsa, erkek köpek yanaşır efendim yanaşacaksa. Bunun kadınlıkla erkeklikle yok bir alakası. Kocasız kadın perdesiz eve benzermiş, peki hanımsız erkek benzer mi bir şeye dilimizde? Gelinliğinle çıktın kefeninle dönersin, neden?
Bugün yine her yerde tek bir şey konuşulacak. Kadınlar şiddet görmesin, kadına şiddete karşıyız diye içi boş sözler işiteceğiz. Tüm partiler, tüm kurum ve kuruluşlar bunun propagandası yapacak. Siyasiler çıkıp methiyeler düzecek. Hep bir ağızdan kadınlar çiçektir sözlerini işiteceğiz. Şiddet mağduru kadınlar iken yine her yerde erkekler en çok söz sahibi olacak. Dışarıda bugünü kutlayanlar evlerine döndüklerinde annelerine, kız kardeşlerine, eşlerine bilindikleri lafları edecek; bu ne dünkü yemek mi, kaç gün oldu hala yıkanmadı mı pantolonum, akşama kadar evde napıyorsun ki, senin işin bu değil mi… Daha da nicesi yine kulakları tırmalayacak. Şiddetin sadece tekme ile tokat ile olduğunu sananlar yine karşısındakini sözleri ile dövecekler. Sus, konuşma, bir laf daha etme, sözümün üstüne söz söyleme laf-ü güzafları havada çarpışacak. Yine dert, gam, keder kadının üzerine yağacak.
Bütün kötülükler karartılmış bir silüettir. Tüm bu cinayetlere sebep olan, seyirci kalan, ortak olan, sesini çıkarmayan her erkek ya da her kadın o karartılmış silüetin sahibidir. İsmi, cismi, görüntüsü fark etmez, kim ki dur demiyor kadınların ölümüne bu memlekette, kim ki kanıksamış bu cinayetleri, gazetede okuyup geçiyor, televizyonda izleyip kanalı değiştiriyor, bir kadın ölmüş hiç umursamıyor, kim bilir kadın ne yaptı da adam da öldürdü diyor, o simsiyah surat esasında o işte.
Hayatlarımız bir erkeğin dudakları arasında olmamalıyken; aman o oraya neden bakmış, efendim sesli gülmek neymiş, çok öfkelenmiş bir tokat atmış! Siz hiç patronuna öfkelenip tokat atabilen bir işçi gördünüz mü? Ben görmedim. Bu düzen hep gücünün yetebildiğini ezer. Ezilenlerin yaşamlarına değmek değil gayemiz. Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır sözlerine inat. İnsanlığının hakkını veren tüm erkeklerin yanında dimdik durmaktır. Kadın elinin değdiği yerin güzelleşmesi, hiçbir erkeğin travmalarını, güçsüzlüklerini tedavi edeceği anlamına gelmesin. Ülke kocaman bir kadın mezarlığına dönüşürken gözlerimiz kör, kulaklarımız sağır olmasın. Sokak ortasında her gün bir nefret suçu işleniyor ve biz tüm bunları seyrediyoruz.
Geçmişten günümüze değişen her şeyin yanında, tek bir şey değişime uğramadan varlığını sürdürüyor. Babamızın, kocamızın, ağabeyimizin, sevgilimizin vicdanına bırakılacak nefeslerimiz… Bugün “25 Kasım Kadına Şiddetle Mücadele Günü” yine ön saflarda direneceğiz. Kadın susmayacak, erkeğin bir adım gerisinde olmayacak, kocandır yaparlara yer yok. Bir cinsiyete bu kadar ayrımcılığı yükleyenler, yine sığınmasınlar hiçbir dinin ardına. Kendi dünyanızda oluşturduğunuz cehennemlerin odununu bizlere taşıtamayacaksınız. Bir kadın olarak mücadele günümüzü kutlamıyor; tüm şiddet mağduru kadınlarımızı göremedikleri saygıyla, sevgiyle, şefkatle anıyorum.
Çiçeğe benzetilen bedenlerimiz, incinen yapraklarımız yerine; bahar bahçe günlerimiz olmasını dilediğim, umutla baktığımız, aldığımız nefesi defaatle verebildiğimiz, sevgiyi dilenmediğimiz, şefkate susamadığımız yarınlara…