Sanırım 1971 yılıydı… Siyah renkli pikap, Kasımpaşa’da ki mütevazı evimizin en önemli eşyalarındandı… Televizyon henüz yok… Radyo, pikap, teyp lükstü…
O akşam, Metin Akpınar ve Zeki Alasya’nın bir plağını getirmişti. Rahmetli babam… Pikabın başına maile oturup dinlemiştik… Hafızamdan hiç silinmedi…
İki Komedyen dönemin Başbakanı Merhum Süleyman Demirel’den için “Adam iki saat konuşuyor ama hiçbir şey söylemiyor” derken babam gülüyor bizde gülüyorduk…
Demirel, o tarihlerde kayda değer bir şeyler söylüyor muydu? çocuk yaşımla bilmiyordum ama bugün için; kayda değer bir şeyler söyleyip yapmamış olsaydı 12 Mart 1971 muhtırasına maruz kalmazdı kanaatini yürütebiliyorum…
Efendim yürek yüküyle sevdiğim bir dostun serzenişi ilham oldu bana, dedi ki;“Sanırsın ki cehennemde yalnız ben yanacağım…”
Çıkarlarını varoluş sebeplerinin ve değerlerinin üstünde tutan, herkesin her şeyi bildiği bir toplum profilinin, tasarrufsuz fikir beyanlarının içinde boğulup giden bir güzel insanın feryadıydı bu cümle…
İstisnası yok aslında, hepimiz her konuda çıkarcı yanlarımızın, nefsi baskılarına maruz kalıp, ahkâm kesme, kendi doğrularımızı gerçekmiş gibi yutturma peşindeyiz… Birimiz az, birimiz çok…
Oğlumun Usta birliğinin Hakkâri’ye çıktığını söylediğim an “ben bu vatana, bu devlete oğlumu askere göndermem” diyen ve Neden? Sorusuna cevap olarak Recep Tayyip Erdoğan ve iktidar düşmanlığını gösteren ihtiras yüklü, feraset yoksunu zihniyeti dinledikçe içim ezildi doğrusu… Politik kaygıları uğruna vatana ihanet ettiğinin farkında değil garibim…
Suriyeli mültecilere yapılan devlet ve millet yardımlarına “kendi fakirimiz varken neden onlara yardım edeyim?” diyen kaç kişi etrafında ki ihtiyaç sahiplerine yardım ediyor doğrusu merak ediyorum…
Herkes her konuda âlim maşallah…
Herkes dört dörtlük Müslüman ama gelgelelim bütün cemaatler birbirine düşman…
Sokağa çıkmaya, fikir yürütmeye, bir bardak çay içmeye, hatta selam vermeye korkuyoruz son zamanlarda… Herkes her şeyi biliyor… Herkes her şeye muhalif…
Sanki herkes her şeye fikir yürütüp kendi doğrularını yutturup nefsi ve maddi arzularına fayda sağlamayı amaçlamış gibi… Ve bunu yapmaya mecburmuş gibi…
Herkes okumadan edindiği âlimliğin, çalışmadan kazandığı paranın, doğurmadan anneliğin, olmadan babalığın, parasız ekonomistliğin üstadı…
Mantar tabancası tutmayan Genel Kurmay Başkanı, evine reis olamayan Cumhur Reisi, çocuğundan bihaber ebeveyn başbakan, (B) ehliyeti olan pilot, (E) ehliyeti olan astronot, ayağı suya değen Bandırma vapurunda kaptan…
Doğruyu yapma ve doğruyu söylemenin keyfini çıkarmak varken; yalanda, riyada, sahtekârlıkta ısrar neden doğrusu anlamam…
İçsesimize ve sırtımızı çevirdiğimiz gerçeklere yönümüzü daha ne kadar çevireceğiz?
Hak olana sahip çıkmamakta daha ne kadar ısrar edeceğiz? bilmiyorum ama durum bu ve gerçekten vahim…
Toplumsal itibar, para, pul, mal, melal, makam, mevkii, eğlenceye olan tevessül, bizim tüm hasletlerimizden, değerlerimizden son sürat uzaklaşmamıza neden oluyor…
Zayıflığımız, acizliğimiz gittikçe artıyor ve kendimizi mübalağalarla karşı tarafa pazarlamaya, olduğumuzun dışında göstermeye çalışıyoruz…
Gelişmeyen, kendisini geliştirmeyen bir toplumun fertleri olduğumuzu unutup hepimiz hepimize ahkâm kesme peşindeyiz…
Hülasası;
Çok derin ve girift bir buhranın içindeyiz… Aslında, neyin yanlış neyin doğru olduğunu da çok iyi biliyoruz…
Gel gelelim enaniyetimize mağlubuz… Nefsimize hâkim olamıyoruz…
Dostun dediği gibi “Sanırsın ki cehennemde yalnız ben yanacağım…”
GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ
"Şarlatanların aldatarak hakimi olduğu toplum profilinin müsebbibi; toplumu aydınlatamayan âlim profilleridir..." [hb]