Hakkı BALCI
Köşe Yazarı
Hakkı BALCI
 

Bİ HOŞ OLUP GİDERİZ...

Merak ediyorum… Eskiden çok mu zengindi insanlar, çok mu mutlulardı, çok mu harikaydı hayatları… Kaybolup giden beyefendilikler, hanımefendilikler, naif, nezaketli, kibar, ince insanlar nerede şimdilerde? Almaktan çok verme meyillisi, gözlerinde, mimiklerinde, sesinde, sözünde; güven, samimiyet, zarafet yüklü nazik insanlar tecritteler mi? Selam veren, alan, merhaba, günaydın, iyi akşamlar, affedersiniz, pardon, özür dilerim diyebilen insanlar yer yarıldı içine mi girdiler? Tebessümü, gönlünü, kalbini, ciğerini, avucunu, döşünü, hüznünü, acısını, sevincini yüreklice paylaşan insanlar nerede… Ekmeğini, aşını, sofrasını, cebini, sedirini, avlusunu, ağacını meyvesini, bağını bostanını, malını, mülkünü kaybetme korkusundan uzak pervasızca sunan gani gönüllü insanların hepsi Çanakkale’de mi kaldılar? Sözde dünyanın en eski uygarlığıyız… 16 devlet kurmuşuz ama gittikçe yozlaşan, bu dejenerasyondan az ya da çok hepimizin etkilendiği bir toplum olma yolunda dörtnala gidiyoruz… İşim gereği nezaketi en üst derecede sergileyip adama hoş geldiniz, nasılsınız? Afiyet olsun… Günaydın… İyi akşamlar diyorum… Hafif yan dönüp dipten tepeye kadar süzerek kibir bulaşığı suratını çorba tasına gömen insan sürüsüne bereket… Aksanımı beğenmedi desem; az çok İstanbul yalamış bir dil, mürekkep yalamış fiil olduğum kanaatiyle asla tevazu gösteremeyeceğim… Dediğim dedik, çaldığım düdük… Aracımla yaya ağırlıklı yolda durup yayaya elimle en mütevazı hal dilimi kullanarak ‘buyurun geçin’ diyorum; sert bir bakış, edalı bir duruş… Pişmanlık duygusunu kabartıyorlar insanın… Birbirimizle konuşamıyoruz vesselam… Türkçede ki 117 bin kelime ne işe yarar? Kalp ne için var? Gönül ne işe yarar? Dil neyin aracı? Tebessümü mezara mı götüreceğiz? Selamı yarın zebanilere mi vereceğiz? Bilmem… Hızla aşınıyor… Elimizle, dilimizle, sözümüzle, kibrimizle, egomuzla, merhametsizliğimizle göz göre göre aşındırıyoruz değerlerimizi…  Saygısız, sevgisiz tahammülsüz bir toplum olduk… Herkes kendi argümanlarını geliştirip sloganlaştırarak mercimek hacimli dünyalarını, en ucuzundan ortamlarda en pahalı şekillerde satma telaşında… Yitik değerlerin toplumu olduk… Bir bir boşalttık güzel kavramların içini… Elimizde bir sopa her an sövecek, dövecek birilerini arıyoruz… Öğretmenini darp eden öğrenci… Doktorunu alt eden hasta… Şoförünü nakavt eden yolcu… Somali mafyası külhanbeyi gençlik… Annesini, babasını bırakın azarlamayı katleden bir nesil… Neredeyse herkes patlamaya hazır bomba… Hısımca değil, hasımca yaşıyoruz artık… Çatık kaşlılar ülkesi olduk adeta… Hayatın her alanında hoşgörüyü, sevgiyi, saygıyı, vefayı kaybetmiş bir nesil üretiyoruz… Böylece birkaç nesli de tüketmiş oluyoruz… Tümüyle bitmiş değiliz… Elle tutulabilen, gözle görülebilen hepimizin şahit olduğu bu gerçekler bendenizde tükenmişlik sendromu oluşturmuş değil asla ama emareleri gibi sanki… Umarım gerçekleşmez… Ümitsizde değilim diyerek gönlüme su serpmeyi de ihmal etmeyeyim… Dişini fırçalayan insan sayısı azalıyor… Ütü fakiri kıyafetler… Günlerce su görmemiş yağ kütlesi saçlar… Sokak dolusu çöpler… Gereksiz korna sesleri… Genç kızlarda bile lanlı lunlu sokak ağzı… Bencillik… Aşağılama… Haset… Çokbilmişlik… Hadsizlik… vesaire… vesaire… vesaire… Hülasası; Korkarım; ince fikirli, kibar insan kalmayacak, yakında… Gittikçe kabalaşıyoruz… Bi hoş olup gideriz… Gittikçe pejmürde bir ahval alıyoruz… Sanki herkes ‘yaşasın kötülük’ modunda… Rabbim hepimize hidayet, feraset versin zira ‘bizden olmayacak’ gibi… GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ… ‘Birbirinize sırt çevirmeyiniz, birbirinize kin tutmayınız, birbirinizi kıskanmayınız, birbirinizle dostluğunuzu kesmeyiniz, ey Allah’ın kulları kardeş olunuz…’ Hz. Muhammed (SAV)
Ekleme Tarihi: 13 Kasım 2021 - Cumartesi

Bİ HOŞ OLUP GİDERİZ...

Merak ediyorum…

Eskiden çok mu zengindi insanlar, çok mu mutlulardı, çok mu harikaydı hayatları…

Kaybolup giden beyefendilikler, hanımefendilikler, naif, nezaketli, kibar, ince insanlar nerede şimdilerde?

Almaktan çok verme meyillisi, gözlerinde, mimiklerinde, sesinde, sözünde; güven, samimiyet, zarafet yüklü nazik insanlar tecritteler mi?

Selam veren, alan, merhaba, günaydın, iyi akşamlar, affedersiniz, pardon, özür dilerim diyebilen insanlar yer yarıldı içine mi girdiler?

Tebessümü, gönlünü, kalbini, ciğerini, avucunu, döşünü, hüznünü, acısını, sevincini yüreklice paylaşan insanlar nerede

Ekmeğini, aşını, sofrasını, cebini, sedirini, avlusunu, ağacını meyvesini, bağını bostanını, malını, mülkünü kaybetme korkusundan uzak pervasızca sunan gani gönüllü insanların hepsi Çanakkale’de mi kaldılar?

Sözde dünyanın en eski uygarlığıyız… 16 devlet kurmuşuz ama gittikçe yozlaşan, bu dejenerasyondan az ya da çok hepimizin etkilendiği bir toplum olma yolunda dörtnala gidiyoruz

İşim gereği nezaketi en üst derecede sergileyip adama hoş geldiniz, nasılsınız? Afiyet olsun… Günaydın… İyi akşamlar diyorum… Hafif yan dönüp dipten tepeye kadar süzerek kibir bulaşığı suratını çorba tasına gömen insan sürüsüne bereket…

Aksanımı beğenmedi desem; az çok İstanbul yalamış bir dil, mürekkep yalamış fiil olduğum kanaatiyle asla tevazu gösteremeyeceğim… Dediğim dedik, çaldığım düdük…

Aracımla yaya ağırlıklı yolda durup yayaya elimle en mütevazı hal dilimi kullanarak ‘buyurun geçin’ diyorum; sert bir bakış, edalı bir duruş… Pişmanlık duygusunu kabartıyorlar insanın…

Birbirimizle konuşamıyoruz vesselam… Türkçede ki 117 bin kelime ne işe yarar? Kalp ne için var? Gönül ne işe yarar? Dil neyin aracı? Tebessümü mezara mı götüreceğiz? Selamı yarın zebanilere mi vereceğiz? Bilmem…

Hızla aşınıyor…

Elimizle, dilimizle, sözümüzle, kibrimizle, egomuzla, merhametsizliğimizle göz göre göre aşındırıyoruz değerlerimizi…  Saygısız, sevgisiz tahammülsüz bir toplum olduk…

Herkes kendi argümanlarını geliştirip sloganlaştırarak mercimek hacimli dünyalarını, en ucuzundan ortamlarda en pahalı şekillerde satma telaşında…

Yitik değerlerin toplumu olduk… Bir bir boşalttık güzel kavramların içini… Elimizde bir sopa her an sövecek, dövecek birilerini arıyoruz…

Öğretmenini darp eden öğrenci… Doktorunu alt eden hasta… Şoförünü nakavt eden yolcu… Somali mafyası külhanbeyi gençlik… Annesini, babasını bırakın azarlamayı katleden bir nesil…

Neredeyse herkes patlamaya hazır bomba… Hısımca değil, hasımca yaşıyoruz artık… Çatık kaşlılar ülkesi olduk adeta…

Hayatın her alanında hoşgörüyü, sevgiyi, saygıyı, vefayı kaybetmiş bir nesil üretiyoruz… Böylece birkaç nesli de tüketmiş oluyoruz…

Tümüyle bitmiş değiliz… Elle tutulabilen, gözle görülebilen hepimizin şahit olduğu bu gerçekler bendenizde tükenmişlik sendromu oluşturmuş değil asla ama emareleri gibi sanki…

Umarım gerçekleşmez…

Ümitsizde değilim diyerek gönlüme su serpmeyi de ihmal etmeyeyim…

Dişini fırçalayan insan sayısı azalıyor… Ütü fakiri kıyafetler… Günlerce su görmemiş yağ kütlesi saçlar… Sokak dolusu çöpler… Gereksiz korna sesleri… Genç kızlarda bile lanlı lunlu sokak ağzı… Bencillik… Aşağılama… Haset… Çokbilmişlik… Hadsizlik… vesaire… vesaire… vesaire…

Hülasası;

Korkarım; ince fikirli, kibar insan kalmayacak, yakında…

Gittikçe kabalaşıyoruz… Bi hoş olup gideriz…

Gittikçe pejmürde bir ahval alıyoruz…

Sanki herkes ‘yaşasın kötülük’ modunda…

Rabbim hepimize hidayet, feraset versin zira ‘bizden olmayacak’ gibi…

GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ…

‘Birbirinize sırt çevirmeyiniz, birbirinize kin tutmayınız, birbirinizi kıskanmayınız, birbirinizle dostluğunuzu kesmeyiniz, ey Allah’ın kulları kardeş olunuz…’ Hz. Muhammed (SAV)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.