Devleti zarara uğratmanın hiç mi bedeli yok?
Seydişehir Devlet Hastanesi ek bina inşaatının pürmelâl haline dem vuran ikaz niteliğinde onlarca makale arz etmiştim… Arz ettim ama gel gelelim, hastane ahz-ü ita’sında bir muamma var idi…
Öyle ya!
Yedi yılda Suriye yerle bir oldu… 4 milyon Suriyeli Türkiye’de ev sahibi oldu… Biz; burnumuzun dibindeki 4 katlı, 75 yataklı, pek konforlu devlet hastanemizi bir türlü bitiremedik…
Çok haksızlık etmeyelim bitmedi ama sekizinci yılı da olsa; albenili, lobisinden daldık içeri…
Daldık dalmasına ama!
40 ila 49 bin lira arasında bir meblağ ödeyerek inşaat temizliği yaptırdığımız yeni hastanemizi; çalışmayan havalandırması, bağlantısı olmayan kanalizasyon sitemleri, Ilıca manzaralı ucube çatısı yüzünden yıkıp tekrar inşaat çöplüğü haline getirerek…
Firavun devasa piramitleri binlerce insana zulmederek nasıl yaptırdıysa bizim de; yeni inşaat çöpünü temizlettireceğimiz, devlete verilen 40-49 bin liralık zararı tazmin edeceğimiz taşerön firma elemanlarımız var nasıl olsa… Vurun gariplere…
Uğratılan zararın sanki vebali yok… Hesabını soran da yok…
Hasılı; denizi yeni görmüş, yüzme bilmeyen Afrikalı gibi daldık yeni binaya ve içinde boğuluyoruz…
Bütün tavanlar yerle bir…
Giriş kapısını projeye göre aramayın yoksa bulamazsınız…
Yalıtım yapılarak hatalar tedavi edilmeye çalışılsa da, yağmurlu bir hava da giderseniz şemsiyenizi asla unutmayın… Romantikseniz sorun yok…
Hiç mi aklınıza gelmedi? Tuvaletlerin hepsi alafranga, hepsi klozet… Tabi ki onunda önemi yok… Nasıl olsa uğratılan zararın hesabını soran yok, kır klozeti, tak alaturkayı…
Kapıları fonksiyonel değil sürekli tamir halinde, engelli tuvaletinin kapısı birden üzerinize düşerse panik yapmayın, pek hafif… Sağlam kapıyı açarsanız onunda içi malzeme dolu…
Yeni bina… Elbette çeşitli aksaklıklar, kargaşa olacak ama siz yine de hangi birimi arıyorsanız, bir çalışandan konum atmasını rica edip navigasyondan faydalanın…
Röntgen, Emar, Tomografi gibi çekimler yaptıracaksanız, yeni hastanedekilerle helalleşin çünkü eski binaya ulaşmak ve tekrar geri gelmek için epey yolunuz olacak…
Gelelim döner sermaye uygulamasına…
İşte zurnanın zırt dediği yer burası… Bu ay döner sermaye dağıtılmadı… Önümüzde ki aylarda dağıtılması da, zor ya da cüz-i miktarlarda öngörülüyor…
Döner sermayenin dağıtılmamasının iki önemli sebebi var… Birincisi; yeni binaya yapılan ek masraflar, ikincisi; uzman doktor eksikliği…
Doktor eksikleri yüzünden düşen işlem hacmi, gelirlerin azalmasında döner sermaye de gelinen bu noktanın en önemli faktörü…
Yaklaşık dört yıldır Beyin doktoru yok… Göğüs hastalıkları uzmanı yok… Nörolog gitti… Kadın doğum uzmanının birisi gitti… İnfeksiyon hastalıkları uzmanı gitti yerine gelen yok… Genel cerrah Konya’dan günübirlikçi… Anestezi uzmanı üçten bire düştü… Ortopedi doktoru ikiden bire… Yok oğlu yok…
Son zamanlarda yapılan en iyi işlerden birisi; Acil Uzmanının getirilmesi… Onu da yazmadan geçemedim…
Hafta da bir ya da iki kez gelen uzman doktorlar ise; sadece günü kurtarma niteliğinde… Haklı olarak hasta yatışını asgari düzeyde tutuyorlar çünkü yarına yoklar diğer hafta ise: başka bir doktorun görevlendirilmesi büyük ihtimal… Hasta takibi çok zor… Dökme su ile değirmen dönmüyor…
İşte bütün bunlar sağlık hizmetlerini aksatırken; döner sermaye gelirlerinin de minimum seviyede kalmasına sebep olup devasa yaralar açıyor…
Ve bu portre; uzman doktorların Seydişehir Devlet hastanesine rağbetini kökten engelliyor, mevcut doktorlarında fırsatını bulduğu an başka hastaneleri tercih etmesine sebep oluyor…
Hiçbir doktoru da yadırgamıyorum zira sistem böyle işliyor… Doktor olsam böyle niteliksiz, sahipsiz bir hastanede idealist karakterime rağmen sanırım bende durmazdım…
Personel ise yönetim değişikliğine rağmen hala mutsuz, tedirgin, güvensiz… İşin bu yönü ise; içine bir girseniz bambaşka bir âlem…
Birkaç öznenin; yıllardır ellerinde tuttukları imtiyazların devamı için uyguladıkları manipülasyonların, entrikaların hastaneye ve sağlık hizmetlerine verdiği zararlar, yenilir, yutulur, affedilir cinsten değil…
Yıllardır, siyasetçinin ve sendikal hesaplaşmaların doğurduğu giriftleşmiş ilişkilerin mevcut ahvalde olumsuz rolü çok büyük…
Amacım üzüm yemek… Asla bağcıyı dövmek değil ancak bağcıları da sadece bağ bozumunda görebiliyoruz… Kimi üzümünden, kimi şırasından, kimi pekmezinden yararlanırken; kimi de şarabından sarhoş…
İnşallah başka bir makalemde de bu konulara değineceğim… Zira hastane kimsenin babasının çiftliği değil…
Hülasası;
75 yataklı ek binamız eminim Manavgat’a yapılmış olsaydı daha az sorunla hizmete girerdi… Sanki sahil memleketlere uygun niteliklerde bir tip proje… Kopyalayıp yapıştırmışlar Seydişehir’e… Sonuç ortada…
Çatısı, dış cephesi ile birlikte maliyetin yüzde 20’si kadar yeni masraf edilecek olması hizmetin aksaması ile birlikte devlete külliyen ziyan…
Şimdilerde ise; ne kesin kabulü yapan zatı muhteremler ortada ne de binayı yapan yüklenici firma…
Peki! Kabak kimin başında patladı?
Tabi ki! Bütün aymazlıkların, sorumsuzlukların artistliklerin, palyaçolukların doğurduğu çöplüğü kucağında bulan, yeni başhekim Genel Cerrah Seyit Ali Deniz’in başında…
Kolay gelsin hocam…
GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ
"Makamlarını siyasi kişiliklerin dudaklarından çıkacak korku cümlelerinin esiri yapanlar… Halbu ki büyük olan Allah'tı..." [hb]