Herkes kendine bir din, bir ilah edinip, Allah'tan uzaklaşır ve diğer Müslüman’ı kâfir ilan ederse; kardeş kardeşle savaşır hale gelebiliyor...
Ve bir süre sonra bu fotoğraftaki (Suriye’de bir hastane) gibi bir revirde kan, revan içinde, bölünmüşlüğün paydaları halinde hasbıhal ediyor olabiliyorsunuz…
Bu durum maalesef yaşadığımız şehirde bile böyle...
Abarttığımı düşünmeyin…
Bugün toplumda bilinçli şekilde oluşturulan tefrikalar ve ötekileştirmeler; Vallahi! Yarın, hepimizi “kaybedenler revirinde” kan revan içinde buluşturacak… Bu asla bir ihtimal değil, fotoğrafta gördüğünüz kadar gerçek…
Kendisini dinin yegâne sahibi ve koruyucusu zanneden Zat-ı muhteremler; "Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz." Diyen Rab'bin uyarısını lütfen dikkate alın... Aksi halde bu fotoğrafın yegâne müsebbibi siz olacaksınız…
Camiler doluyor ancak kavgalar bir türlü bitmiyor… Ne mahallemizde, ne köyümüzde, ne şehrimizde, ne Suriye’de, ne Irak’ta nede Müslüman coğrafyasında…
Bitmiyorsa; eksiğimiz ne?
Kıldığımız namaz ve diğer ibadetlerimize, ettiğimiz hatimlere, tuttuğumuz oruçlara, yaptığımız dualara rağmen neden hala devam ediyor?
Bu sorunun suçluları olarak siz hala, 1980 öncesi mantığınızla, marksizmi, kominizmi mi görüyorsunuz?
Sadede gelin…
Artık, kendi sahtekârlıklarınızın esiri olduğunuzun farkına varın?
Bugünkü dini tartışmalarının; kaşıyanları kâfir diye nitelendirdikleriniz mi, yoksa sizler misiniz?
İslam’ın; barış, kardeşlik, hoşgörü, adalet dini olduğunu bildiğimiz halde; bu nefreti, kini, ayrıştırmayı, diğer Müslüman’ı hedef göstermenin barış, kardeşlik, hoşgörü ve adalet kavramlarına, İslam’ın özüne tezat olduğunun hala farkında değil misiniz?
Allah’a yaklaşmayı nasıl anlıyorsunuz?
Tanımını bile idrak edemediğiniz çeşitli kavramları eğip büğüp, cemaatin tam ortasında salât eden kişilere; Kuran’da Allah kulunu muhatap kabul etmişken; “Hadi oradan sen kimsin ki Allah’la muhatap olacaksın” diyerek kulu değersiz kılıp nasıl da bir aracı takdim ediyorsunuz…
Bu mu sizin dinden anladığınız? Din diye anlatacağınız?
Bir çocuğun başını okşamak, bir yolda kalmışa yardımcı olmak, düşkünün elinden tutmak, yetime sahip çıkmak Allah’ın emri değil de nedir?
Son günlerde ajanslardan düşen, kadına şiddet, çocuğa taciz haberlerinin çokluğunun farkında mısınız? Cenazeden sonra etli ekmek yensin mi yenmesin mi? tartışmaları bunlardan daha mı önemli?
Nasıl kardeşiz biz?
Küçücük ilçemizde bile, kan bağımıza, aynı sofrayı, aynı sokağı, aynı kaldırımı, aynı mekânları, aynı camileri paylaşmamıza rağmen kişisel çıkarları, kinleri, ihtirasları uğruna iftiralardan, gıybetten çekinmiyoruz…
Kendilerini dini korumakla mükellef, seçilmiş gören zat-ı muhteremler; Kuran hepimize indi… Muhatabı hepimiziz…
Allah’ın elçisi; Hz. Muhammed, hepimizin peygamberi ve hepimizin önderi, hepimizin modeli… Sizin amcaoğlunuz değil…
Güya; Peygamberimizin bulunduğu ortama giren birisinin; “Hanginiz Muhammed?” diye sorduğu tevazu sahibi bir peygamberin ümmetiyiz…
Ya biz, ya siz? Bu tevazünün, bu fakirliğin, bu vatandaşlığın, bu insanlığın neresindeyiz?
Egomuzu tavan yaptıran “en birinci, en sayılan, en görünen olma…” teleşımız; peygamberimizin tevazusu ile ne kadar bağdaşıyor?
Hülasası;
Ne Seydişehir’i, ne de Türkiye’yi birbirimize zehir etmeye kimsenin hakkı yok…
Yanlış bile olsa; kendi özgürlüğü başkasının özgürlüğünü kısıtlamıyorsa; bırakın insanlar özgürce fikirlerini söylesin…
Yarın kardeşlik için, hoşgörü için, teşekkür için, özür dilemek için, birbirimizi sevmek için çok geç olabilir… Etrafımızda bu kavramları paylaşacağımız hiçbir değer kalmayabilir…
Benim şeyhim, onun müridi, şunun inancı, bunun hocası hepsi bizim rengimiz belki de…
Dinde bile zorlama yokken; kimse kendi fikrini, kendi hocasını, şeyhini, zorla dayatmaya kalmasın…
Yarın meseleyi doğru algılayan her birey için yeni bir gün olsun…
Fitnesi, fesadı, fasığı kendi yaptığında boğulsun…
GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ
“Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” Hadis-i Şerif