Beyan etmeliyim ki; köşe yazılarımda bahsi geçen hiçbir konunun uzmanı değilim…
Bütün hadiseleri, kendi meselem gibi görüp dert edinen, pragmatik karakterlerin işine gelmeyen cümleleri kurmaktan imtina etmeden yaşama ve yazma gayreti içinde olan birisiyim…
Bu cümlelerden alarak bugün; dostlarıma kinaye, önemli meselelerde de ironi amaçlı kullandığım ve yaşamımın hiçbir kesitinde dilime almadığım, kalbimde taşımadığım ‘Nemelazımcılığın’ eş anlamlısı ‘Bana ne’ sözcüğü ile cebelleşeceğim…
Başımıza gelebilecek bela ve musibetlerin bananeciliğimizden, nemelazımcılığımızdan kaynaklandığının farkında değiliz…
Kayıtsız kalışlarımız, suskunluklarımız ve korkularımızın; haksızların, seküleristlerin bireyler ve örgütlü güçlerin ekmeğine yağ sürdüğünün hala farkında değiliz… Farkındaysak ve bunu bir yaşam tarzı haline getirdiysek; durum daha da vahim demektir…
‘İyi olursa kendinden, kötü olursa senden…’, ‘Sanane…’,’Banane…’ ‘Cebine girip çıkan mı var…’, Seydişehir ağzıyla ‘Senin garışanın değil…’ cümlesini kurup iyiliğe vesile olacak kişilerin önüne set olan Bana dokunmayan bin yıl yaşasıncıların ağzından çıkan bu cümlelerde ki kibrin, bozgunculuğun, bencilliğin, farkında mıyız?
Bakara Suresi, 112. Ayetinde: “Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah'a teslim ederse, artık onun Rabbi Katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır…” diyen Rab’bin korumasından haberdar değil miyiz?
Bir çorap bile götüremeyeceğimizi bile bile dünyevi korkularımızın esaretine teslim olup “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar…”,“Her koyun kendi bacağından asılır…” gibi iğrenç, uydurma sözlere atasözü süsü verip, bireyi ve toplumu vurdumduymazlığa, pısırıklığa ve bencilliğe sevk edenler…
Ve bu anlayışa teslim olan, ‘suspus’ kalıp ‘Gemisini kurtaran kaptan…’ felsefesiyle dünyasının derdine düşenler bilmeliler ki; Bakara Suresi 148. Ayeti bu dünyadan göçtükten sonra asla işimize yaramayacak…
“Herkesin (her toplumun) yüzünü çevirdiği bir yön vardır... Öyleyse; hayırlarda yarışınız… Her nerede olursanız, Allah sizleri bir araya getirecektir… Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir…”
Kimseyi hadsizliğe davet etmiyorum ancak özellikle toplumsal meseleler de, akrabamızın, komşumuzun, arkadaşımızın ya da hiç tanımadığımız bir insanın gücümüz ve kabiliyetimiz ölçüsünde yardımına koşmanın başımıza açacağı sorunlara; Allah’ın yardım sözü varken susuşumuz, korkularımız niye?
O’na güvenmeyip, kime güveneceğiz?
Öyleyse; saklanışlarımızın, korkularımızın, bananeciliğimizin, pısırıklığımızın, uyuşukluğumuzun bize ne faydası var?
Herhangi önemli bir meselede; kös kös oturup, etrafında olup bitenlere bilge kişi edasıyla ahkâm kesip en ufak eylemsel bir katkısı olmayan reaktif güçlerin, bu topluma, huzura verdiği zararlar; düşünen, üreten, sunan, fayda sağlayan insanların hatalarının yaşattığı olumsuzluklardan katbekat fazladır…
Duygusuzluk ilkesizliği getirir… İlkesizlik biatı… Biat esareti… Esaret feodalizmi, bütün bunlarda mutsuz, umutsuz, huzursuz bir toplumu doğurur…
Tekrar ediyorum hiç kimse bu serzenişten haddi olmayan şeylere burnunu soksun gibi bir sonuç çıkarmasın… Dert edinmek, toplumsal yaralara parmak basmaktan öte bir gayem yok…
Arakan’a ağlayıp, Afrin şehidine feryat-figan yanan ama cebinden henüz bir kuruşluk yardım çıkmamış… 15 Temmuz günü hain darbeyi duyar duymaz bankamatiğe koşmayı ihmal etmemiş ‘O’ dindardan, meyhaneden fırlayıp tankın üstüne çıkan samimiyet erbabı günahkârlar; hiç kimse kusura kalmasın, bu anlamda daha efdal değilse namerdim…
“Kıl beşi kurtar başı…”diyerek imanını kurtardığını zannedip, ‘etliye sütlüye karışma...’ felsefesi ile yaşayan, suya sabuna dokunmayan, kirli elli, ‘Dünyada mekân, ahrette iman…’ diyen, ego dilli duygusuz bencillerin kaçırdıkları gerçek; para, mal-mülk, köşk ve saraya sahip olmaktan ziyade; lazım olan şeyin bu dünyada; iman, öteki dünyada; mekân olduğudur…
Hülasası;
Bu millet ne çektiyse; Ömrünü ‘tıp’ oyunu ile geçiren ve “Doğruyu söyleyen dokuz köyden kovulur…” korkusu ile doğrulardan kaçan; tasdikçi, uyuşuk, pısırık, susan, uykucu, pragmatik, reaktif güçlerden gelmiştir… Meyveli ağaçları taşlamaktan da asla geri kalmazlar…
Bu vesile ile üreten, veren, haddini bilen, toplumsal meselelere duyarsız kalmayan, acizi-muhtacı görüp elinden tutan, insaf ve infakı düstur edinen insan evlatlarının önünde saygıyla eğiliyorum…
Anneler günü dolayısı ile de; onları doğuran bütün annelerin ellerinden öperim…
GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ
“İyi ki Rab’bimiz tek sığınağımız… Ne ‘usandım’ diyor, ne yine mi sen… Hep şefkat, hep merhamet… Ya O’nun yarattığı biz.! [hb]