Satırlarıma esas konu, ekonomi olsa bile “insani” unsurlara mesafeli cümleler kurmam mümkün değil… Yani konu ne olursa olsun içimdeki çocuk ve insan yanım bir türlü devre dışı kalmıyor vesselam…
Muhammet Ali Clay’a dayedirdiler mi bilmiyorum ama gün aşırı, ite kaka, şifa niyetine yedirilen yoğurt yoksunu bakla, aldığım şehit haberinden sonra bütün diriliği ve Seydişehir ağzıyla ‘ümüğümde kaldı…’ kaldı ama bitinceye kadar da yemekten geri kalmadım…
Öyle ya ateş düştüğü yeri yakardı…
Rabbim, şehit Jandarma Uz. Çvş. İsmail Cesur’a cenneti ile muamele etsin… Yakınlarına metanet versin…
Böylesi bir an ve günde ne kadar isabetli olur bilmiyorum ama vahşi kapitalizmin pençesinde can çekişen insanlığın Seydişehir cenahındaki ahvalini yazma gayretinde olacağım...
Son yıllarda gittikçe daralan ve çıkmaza giren yerel-reel ekonomi bütün olumsuzlukları ile hissedilir hale geldi…
Teknik terimler ve istatistiklerle bu durumu izah etmek belki mümkün ama dinlediğim esnaflar gerçek piyasa ekonomisini iliklerine kadar yaşayan birincil kaynaklar… Dolayısı ile hissedilen ekonomik sorunların gerçekçi adresleridirler… Bir dokun bin ah işit hepsinden…
Seydişehir, Alüminyum çalışanlarının özelleşme öncesi son yıllarda aldığı yüksek ücretlere bağlı sıcak para girdisinden mahrum olduğu 2005 yılından bu yana her geçen gün daralan bir ekonomik gerilemeyi yaşadı… 2018 yılının ilk çeyreğinde de etkisi daha çok görülmeye başladı…
Piyasa nakit sıkıntısı yaşarken esnaf ve meslek erbabı işyeri sayısının nüfusa orantısız artış göstermesi yaşanan ticari handikapların en önemli sebebi gibi duruyor…
Hal böyle iken, yerel yöneticiler nüfusa göre fazlaca artan esnaf sayısının ileride açacağı zararları en aza indirmek için ne yapılabiliri konuşmak, yönlendirme, eğitme, işaret etme, ikazda bulunma amaçlı bilinçlendirme çalışmaları neden yapmazlar doğrusu anlamakta güçlük çekiyorum…
Ekonomiyi yönetenlerin bu konuda yapacakları yasal bir düzenleme ile olası ekonomik faciaların önüne geçmesi mümkün ve verginin tahsili oranında yüzdelik olarak artacağını düşünmezler mi bilemiyorum...
Seçim havasına girdiğimiz bu günlerde suni rahatlatma kredilendirmeleri ve borçları yapılandırma kandırmacasının da zor durumdaki hiçbir esnafı içinde bulunduğu girdaptan çıkaramayacağı aşikâr...
Seydişehir’de yaşıyoruz ve birlikte yaşadığımız ekonomik çıkmazlara çareler aramak gibi bir sorumluluğumuz olduğunu düşünüyorum…
İnanıyorum ki bu durumu her gün, herkes konuşuyor ama hiç kimse bir şey yapmıyor…
Yerel ekonominin çözüm bekleyen sorunları ‘saldım çayıra mevlam gayıra…’ vurdumduymazlığına teslim edilmiş, düzelmesi için mucize bekleyen, hayalperestlerin dilinde pelesenk bir ejderha gibi duruyor…
Borçsuz esnaf neredeyse yok gibi, her gün yeni bir ticari felaketin habercisi işyeri açılıyor… Hesapsız, kitapsız açılan çiğ köfte dükkânları neredeyse Seydişehir’in sembolü olmaya aday…
Mecbur olduğumuz gıda tüketiminde bile hissedilen azalma, ticaretin karşılıklı evrak tekâmülleri ile devam ettiriliyor olması, nakit yokluğu ve daha birçok sorun ülke ekonomisi ile doğru orantılı çıkmazların habercisi gibi…
Esnaf odaları ve diğer yerel dinamiklerin asla boş duracakları zaman değil… Nüfusa orantısız çoğalan yeni iş yerlerinin yeni borçlanmalara, felaketlere yol açacağını bilimsel verilerle anlatmaları asli görevleridir…
Sevgili ağabeyim, hemşerimiz ekonomist Prof. Dr. Erdal Türkkan hocamı satırlarımın tam burasında rahatsız ettim…
Seydişehir özlemi ve sevgisi ile harmanlayarak bulunduğu yerel ekonomik tespitler ilaç niteliğinde…
Kısaca şunları söyledi Erdal abi…
“Son zamanlarda sanayileşme ile ilgili aldığım haberler güzel ancak tarımdaki gelişmesinin zayıf olması ve sanayinin ilçe ekonomisindeki payının yeterli ölçüde olmaması olumsuz iki etkendir… Türkiye’nin bütün ilçelerinde yaşanan hastalık maalesef Seydişehir’de de yaşanıyor… Az sermaye ile bilgi gerektirmeyen bir işi birçok kişi aynı anda yapıyor, aynı cins malı satıyor zarar ediyorlar ve topluca zarar veriyorlar… Seydişehir’de maalesef taklitçi bir ticaret anlayışı hâkim… Potansiyele rağmen ülkemizde olduğu gibi ilçemizde de varlık içerisinde yokluk çekiliyor… Mesleki ve okul sonrası eğitime verilen önemin artırılması şart…
Seydişehir’de rekabet yok… Müşteri gelirse satıp kazanmayı bekliyoruz… Yenilik yok… Rekabet duygusunun gelişmesi, ben diğerinden daha iyisini yapabilirim anlayışı ile tek tek, guruplar, ortaklıklar halinde yenilikleri düşünmeleri gerekir…
Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan milyonlarca aracın seyrettiği bir yol var ancak en cüz-i biçimde faydalanıyoruz… 300 metreden kokusu alınan ‘Tat Memet’ güveçleri, devasa üzüm bağları bile elması olabilirdi Seydişehir’in…
Rekabet ve yenilikçi kavramını geliştirmek lazım… Çalıştaylar düzenleyip mesleki sorumluluklarımız nelerdir? Bunlara kafa yorup sorunlu alanlarda tespitler yaparak çözüm yollarını bulmalıyız…”
Hülasası;
Haddim olmayan bir konuya yaşayan yerel ekonominin bir paydası olarak değinmeye çalıştım…
Bir şeyler yapmak lazım…
Umarım termal tesisler ufkumuzu açacak bir öge olur esnafımıza…
GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ
“El elin eşeğini türkü söyleyerek çığırır…”