Önce Saddam’ı şeytanlaştırdılar, ardından Kaddafi’yi... Irak'ı işgal, kaddafi'yi de linç edip petrolünü paylaştılar... Ardından, Türkiye'nin başlangıçta izlediği yanlış, acemi Suriye politikası ile de Esat zalim ilan edildi...
Ve Kaddafi’siz Libya petrolü çalınmış, kanatları kopuk çöl kartalı… Saddam’sız Irak tarumar... Kifayetsiz Esat’ın Suriye’si yangın yeri... Yangının çimkeleri ise; minare boyu mesafesinde kor kor ülkemizin tepesinde…
Bugün; emperyalistler ve kartellerinin bilinçli çalışmaları ile batılılar nezdinde Recep Tayyip Erdoğan imajı da Saddam, Kaddafi ve Esat imajından farksız değil...
Aynı güçlerin böylesi bildik yöntemlerle Recep Tayyip Erdoğan üzerinden ülkemizi milletimizi hedef aldığı inancı ve kasten yapıldığı kanaatim de kesindir...
'Kıl, kendir' hesabı yaparak, kendi liderlerinin linç edilişini Allahuekber nidaları ve sevinç çığlıkları ile kameralara haykıran milletlerin ve ülkelerinin bugünkü pürmelâl hâli hepimizin malumu... İçim ezilerek izlemiştim o iğrenç enstentaneleri... İhanetin Arap sürümleriydiler...
Çok vakit geçmedi ve Bugün, dünkü ihanetlerinin bedellerini dirhem dirhem ödüyorlar... Kendileri ödemekle kalmayıp yeni nesillerinin geleceklerine de ton ton ipotek koydurdular...
Başta Suud olmak üzere diğer Arap devletlerinin izlediği rota ortada... Ha İsrail, ha Selman… Tarihsel gerçekler tekerrür halinde...
İçimize dönersek; 15 Temmuz kanlı darbe girişimi ülkemizi milletimizi hedef alan İsrail, Amerika ve diğer emperyalist ülkelerin; FETÖ'nün ihanet ayağını fiili olarak kullandığı, ibadet kısmını da potansiyel güç olarak gösterip gerçekleştirdiği bir bölüp, parçalama operasyonudur...
Kanlı darbe öncesinde deşifre edilen ByLock konuşmalarında 'Sağlığım el verirse ben de katılırım, Türkiye'ye gitmek uçakla 10 saat sürüyor, sağlığım buna el vermeyebilir…' diyerek ihanetini aylar öncesinden ifade etmekten çekinmeyen FETÖ elebaşı da; net olarak, NATO ve CIA örgütlemesi, Türk sürümü, çağın Müslüman Lawrence’dir…
Bütün bu gerçeklerin bendeniz de uyandırdığı net izlenim ise; dünyayı yöneten tröstlerin ve Siyonist aklın güdümündeki terörist devletlerin asıl hedefi, sanıldığı ve dillendirildiği gibi İran değildir…
İran yıllardır tamda; Amerika, İsrail ve diğer emperyalist ülkelerin istediği şeyi yapmaktadır…
Müslüman coğrafyalar da; bölgeye hâkim olma stratejileri; Müslümanlar arasında mezhepsel çatışmalarını da körükleyerek parçalanmalara sebep olmaktadır…
İşte bu durum siyonistlerin işini kolaylaştıran bir olgudur… Zaman zaman İran hedefli açıklamalar yapılıyor olsa da; bu senaryonun ‘gerçek hedefi gizlemek’ amaçlı bir senaryo olduğu kanaatindeyim…
Evet, asıl hedef Türkiye’dir… Türk halkıdır…
Batının diktatör imajı vermeye çalıştığı Recep Tayyip Erdoğan, demokratik seçimlerle Cumhurbaşkanlığı makamını temsil etme hakkı kazanmış bu ülkenin bir evladıdır…
Tamda uyanık olmamız gereken nokta burasıdır… Recep Tayyip Erdoğan sevgisi ve nefreti üzerinden oluşan, oluşturulan ötekileştirme ve kutuplaşmaların emperyalistlerin değirmenine su taşıdığının dibine kadar farkında olmalıyız…
Erdoğan, emperyalistlerin kabullenmediği protest karakterli bir şahsiyettir ve işlerine gelmemektedir… Onlara göre; Türkiye’nin yumuşak karnıdır… Devlet Bahçeli’nin bu manada üstlendiği misyon ve istikrarlı duruşunun altında yatan gerçekte budur…
Herkes, benimsemediği politikalara muhalif olabilir ancak muhalif olmak nefreti, gafleti ve gaflete bağlı oluşan milli duyguları sulandırıcı söylem ve eylemleri haklı kılmaz…
Dün teröristleri şımartan Habur rezaleti, Kobani’ye teröristlerin geçişine izin verilmesi ve hendekler kazılıncaya kadar sessiz kalan anlayış ne ise;
Bugün “buna alışsanız iyi olur çünkü daha biz başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz, heykelini…” diyen terör suçlusu Selahattin Demirtaş için “İnşallah biz gitmeden o çıkar bize de geçmiş olsun deme imkânı doğar...”, "Aday gösterilmiş bir kişinin de kampanyasını rahatlıkla bizlerle eşit koşullarda yapmasını isterim.”diyebilen anlayışın bendeki tezahürü aynıdır…
Bu ahval; topyekûn politik hezeyandır… Komple garabettir… Türk siyasetinin handikabı zaten tam da budur…
Hülasası;
Başkalarının yanlışı ve kötülüğü bir başkasının yanlışını ve kötülüğünü meşru hale getirmez…
Ülkemizin bekası için yürüdüğümüz yolların sadece yoldaşları değiliz… Yürüdüğümüz yolların hepimize emanet olduğunu asla unutmamalı, sevgi ve muhalefeti ifrat ve tefritlere maruz bırakıp nefrete dönüştürmemeliyiz…
Belki de; bu güzelim vatanı kabaca sevmeliyiz... Hatta bugünlerde en kaba şekliyle sevmek zorundayız...
Algı operasyonlarının tesiri altındayken İnce ince hesaplar sonucu oluşan politik hezeyan ürünü vatan sevgisini, kolayca söylem ve eylemlerimize dökerek vatan sevgisi kavramının gerçek manasını zedelemekle kalmayıp hepimizin ortak düşmanı Amerika, İsrail, uşağı Selman, sisi ve diğer emperyalistlerin ekmeğine yağ sürmüş oluruz...
Ne bu ülke ne de vatan salt Recep Tayyip Erdoğan nefreti ne de kayıtsız şartsız teslimiyeti üzerine kurulacak senaryolara maruz bırakılmamalıdır…
Dolayısı ile vatanını milletini seven politik taassuplardan uzak bir birey olarak bu vatana huzurunuzda söz veriyorum…
Bu oyunun asla bir parçası olmayacağım…
GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ
Kalplerinizi değiştirin… Size hakikat gibi görünen şeylerin hemen değiştiğini görürsünüz… Kalp değişir miymiş istenince? Dünyanın en sert ve en yumuşak madeni, kalp, ateşini bulsun, hemen değişir… Necip Fazıl Kısakürek