Hakkı BALCI
Köşe Yazarı
Hakkı BALCI
 

EĞİTİMİN PÜRMELÂL HALİ;

KOLLEKTİF APTALLIĞIN TEZAHÜRÜDÜR… Bendeniz, her eğitim-öğretim sezonu sonrası, ilçemin akademik başarı oranlarını geçmiş yıllarla kıyaslayarak ve artarak devam eden başarısızlığın kendimce yerel gerekçeleri üzerinde makaleler yazıp dururken; eğitimde ki bürokratik oligarşinin kendi iktidarlarını koruma-kollama stratejilerini gözden kaçırıyorum sanki… Kemalist bir sistem mi? laik mi, anti laik mi? Ne idüğü belirsiz herkesi ucundan, kıyısından memnun edecek şekilde hazırlanmış bir kandırmaca, öğrencinin okula niçin gittiğini bilmediği mefkûresiz, ikiyüzlü bir sistem sanki…  Yermekte yarıştığımız en feodal Arap, Afrika, Asya ülkelerinden her gün karşılaştığım insanların 3-5 dil konuştuğunu görürken; ülkemizde üniversiteyi bitirmiş çoğu gencin karşısına çıkan kişi ile hala İngilizce iki kelam edememesi, bu milletin kabahati mi yoksa milli eğitim sisteminin oligarşik hâkimiyeti midir? Son günlerin güncel konusu ve gönüllerin kahramanı Futbolcu Mesut Özdil; inanın Türkiye’de bu eğitim sistemi içerisinde yetişmiş olsaydı; ırkçı tepkiler karşısında duruşu ve diğer önemli meziyetlerini asla göstermezdi… Şımarık, yılışık, sakız çiğneyerek konuşan bir zoptirik izlerdik… Ruhunun içine edip tamamen dünyevi hedeflemelere araç olarak kullandığımız okullara ruh kazandırmadığımız öğretmen değil, muallim yetiştirmediğimiz müddetçe bu sistemin değişmesini beklemek; kolektif aptalllıktan başka bir şey değildir… Tevafuk tanıştığım bir muallimin tavsiyesi ile 1. Baskısı 1960 yılında yapılan ve bir çırpıda okuduğum Nurettin Topçu’nun  Türkiye’nin Maarif davası isimli kitabını hiç mi okuyan kanun çıkarıcı gelmez bu ülkeye… Kitabında “Millet ruhunu yapan maariftir. Maarifin düşmesi millet ruhunu yerlere serer. Maarife değer vermeyiş millet ruhunun yıkılışını hazırlar. Maarif hangi yönde yürürse millet ruhu da onun arkasından gider.” Diyen Nurettin Topçu’nun 1959 yılında Kuzey Kafkas Türk Kültür ve Yardım Derneğinde verilen konferansta sarfettiği ve kitabın 79. Sayfasında yer alan muallim tasvirini hiç mi görmezler. Topçu tasvirinde diyor ki!   “Eğer bir cemiyette alışveriş pazarlıkla yapılıyorsa, çocuklar birbirlerini yumrukluyor, her biri birer baba olan büyükler birbirinden rüşvet alıyorsa, inananların imanına inanmayanlar saldırıyor ve inananlar da birbirinden intikam alıyorlarsa, eğer Fazilet Tarih kitaplarında bir efsane diye okunuyor ve ancak en büyük lokmayı kazanmasını bilen insan Yüceltiliyorsa, mazlumların yanında onların gözyaşlarını kurulayan da bulunmadığı halde zalimler alkıştan sağırlaşmış hale geliyorsa, eğer zekalar sömürecek malikane olarak kalplerden başka saha bulamamışlarsa,  ne ilim insanlığı bir insan halinde tutup kaldıracak yerde dostları birbirine düşman yapacak bir karakter kazanmışsa… Eğer çocuklar büyüklerden daha kurnaz yaşlılarsa çocuklardan daha ümitsiz bir hayatın kurbanı olmaya gelmişlerse; orada Muallim vazifesini yapamamıştır. Orada Muallim yok demektir. O diyarda muallimlik iflas etmiştir.”  59 yıl sonra, yani 2018 yılında muallim yetiştirmek şöyle dursun; sistem ve bürokratik oligarşi öğretmeni kendi ürettiği sopalarla dövmekle meşgul…  Cimer, bimer, 147 ve getirdiği ucube performans sistemi ile yeni sopalar üretip, öğretmeni öğrenciye veliye soruyor, öğretmeni öğretmene sormaya kalkarak dövmeye kalkıyor ve dövüyorsa; öğretmenin kendini örselenmiş hissetmesi kadar doğal bir sonuç düşünülemez… Böyle bir sistemde öğretmenden mucize beklemekte kolektif aptalıktır… Halimizin özeti muallime verilen öğretmen isminde gizli aslında… “Öğret-men” ilk beş harfi emir kipli “öğret”, son üç harfi İngilizce “men”; adam… Mealen; öğret adam… Sanki sopaya meşruiyet kazandırmak için hazırlanan bir sıfat… Alfabenin değiştirilerek dilin bir çırpıda farklılaştırılması toplumu geçmiş bütün bilgilerden koparttığı günden beri eğitim sistemi belini doğrultamamışken; bugün hala köklü çözümler üretilememesi ve her yıl değiştirilen bukalemun kılıklı uygulamaların bir proje olduğu kanaatimi güçlendiriyor… Aslında espri mahiyetli söylenmiş olsa bile bir gerçeği yansıtan II. Meşrutiyet döneminde iki kez Maarif Nazırı (Milli Eğitim Bakanı) görevinde bulunan Emrullah Efendi’nin söylediği “Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim” sözü, aradan bir asır geçmiş olmasına rağmen fiili olarak yaşanan bir realite sanki… Hülasası; Milli eğitim sistemimiz insan kıyma makinesi gibi… Okuyan, araştıran, bilgi sahibi olan, sorgulayan, merak eden ülkemize faydalı insan yetiştirme hedeflerinden bu kadar kopuk bir eğitim sistemi kimler nasıl çıkarır? Böylesine kollektif bir aptallık nasıl devam ettirilir? Anlamakta güçlük çekiyorum… Her şeye rağmen Eğitim camiası yeni dönem ve yeni bakandan umutlu… Hayırlısı… GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ Deste Deste, test çözmekten kitap okumaya bile vakit bulamayan gençliğimizin, ebeveynlerinin ve sistemin dayak yasiri gibi gördüğü öğretmenlerin bu acaip düzene tepki vermesi, itiraz etmesi beklenemez… Bu işin tayini var sopası var sendikası var…  
Ekleme Tarihi: 13 Kasım 2021 - Cumartesi

EĞİTİMİN PÜRMELÂL HALİ;

KOLLEKTİF APTALLIĞIN TEZAHÜRÜDÜR…

Bendeniz, her eğitim-öğretim sezonu sonrası, ilçemin akademik başarı oranlarını geçmiş yıllarla kıyaslayarak ve artarak devam eden başarısızlığın kendimce yerel gerekçeleri üzerinde makaleler yazıp dururken; eğitimde ki bürokratik oligarşinin kendi iktidarlarını koruma-kollama stratejilerini gözden kaçırıyorum sanki…

Kemalist bir sistem mi? laik mi, anti laik mi? Ne idüğü belirsiz herkesi ucundan, kıyısından memnun edecek şekilde hazırlanmış bir kandırmaca, öğrencinin okula niçin gittiğini bilmediği mefkûresiz, ikiyüzlü bir sistem sanki… 

Yermekte yarıştığımız en feodal Arap, Afrika, Asya ülkelerinden her gün karşılaştığım insanların 3-5 dil konuştuğunu görürken; ülkemizde üniversiteyi bitirmiş çoğu gencin karşısına çıkan kişi ile hala İngilizce iki kelam edememesi, bu milletin kabahati mi yoksa milli eğitim sisteminin oligarşik hâkimiyeti midir?

Son günlerin güncel konusu ve gönüllerin kahramanı Futbolcu Mesut Özdil; inanın Türkiye’de bu eğitim sistemi içerisinde yetişmiş olsaydı; ırkçı tepkiler karşısında duruşu ve diğer önemli meziyetlerini asla göstermezdi… Şımarık, yılışık, sakız çiğneyerek konuşan bir zoptirik izlerdik…

Ruhunun içine edip tamamen dünyevi hedeflemelere araç olarak kullandığımız okullara ruh kazandırmadığımız öğretmen değil, muallim yetiştirmediğimiz müddetçe bu sistemin değişmesini beklemek; kolektif aptalllıktan başka bir şey değildir…

Tevafuk tanıştığım bir muallimin tavsiyesi ile 1. Baskısı 1960 yılında yapılan ve bir çırpıda okuduğum Nurettin Topçu’nun  Türkiye’nin Maarif davası isimli kitabını hiç mi okuyan kanun çıkarıcı gelmez bu ülkeye…

Kitabında “Millet ruhunu yapan maariftir. Maarifin düşmesi millet ruhunu yerlere serer. Maarife değer vermeyiş millet ruhunun yıkılışını hazırlar. Maarif hangi yönde yürürse millet ruhu da onun arkasından gider.” Diyen Nurettin Topçu’nun 1959 yılında Kuzey Kafkas Türk Kültür ve Yardım Derneğinde verilen konferansta sarfettiği ve kitabın 79. Sayfasında yer alan muallim tasvirini hiç mi görmezler.

Topçu tasvirinde diyor ki!  

“Eğer bir cemiyette alışveriş pazarlıkla yapılıyorsa, çocuklar birbirlerini yumrukluyor, her biri birer baba olan büyükler birbirinden rüşvet alıyorsa, inananların imanına inanmayanlar saldırıyor ve inananlar da birbirinden intikam alıyorlarsa, eğer Fazilet Tarih kitaplarında bir efsane diye okunuyor ve ancak en büyük lokmayı kazanmasını bilen insan Yüceltiliyorsa, mazlumların yanında onların gözyaşlarını kurulayan da bulunmadığı halde zalimler alkıştan sağırlaşmış hale geliyorsa, eğer zekalar sömürecek malikane olarak kalplerden başka saha bulamamışlarsa,  ne ilim insanlığı bir insan halinde tutup kaldıracak yerde dostları birbirine düşman yapacak bir karakter kazanmışsa…

Eğer çocuklar büyüklerden daha kurnaz yaşlılarsa çocuklardan daha ümitsiz bir hayatın kurbanı olmaya gelmişlerse; orada Muallim vazifesini yapamamıştır. Orada Muallim yok demektir. O diyarda muallimlik iflas etmiştir.” 

59 yıl sonra, yani 2018 yılında muallim yetiştirmek şöyle dursun; sistem ve bürokratik oligarşi öğretmeni kendi ürettiği sopalarla dövmekle meşgul…  Cimer, bimer, 147 ve getirdiği ucube performans sistemi ile yeni sopalar üretip, öğretmeni öğrenciye veliye soruyor, öğretmeni öğretmene sormaya kalkarak dövmeye kalkıyor ve dövüyorsa; öğretmenin kendini örselenmiş hissetmesi kadar doğal bir sonuç düşünülemez… Böyle bir sistemde öğretmenden mucize beklemekte kolektif aptalıktır…

Halimizin özeti muallime verilen öğretmen isminde gizli aslında… “Öğret-men” ilk beş harfi emir kipli “öğret”, son üç harfi İngilizce “men”; adam… Mealen; öğret adam… Sanki sopaya meşruiyet kazandırmak için hazırlanan bir sıfat…

Alfabenin değiştirilerek dilin bir çırpıda farklılaştırılması toplumu geçmiş bütün bilgilerden koparttığı günden beri eğitim sistemi belini doğrultamamışken; bugün hala köklü çözümler üretilememesi ve her yıl değiştirilen bukalemun kılıklı uygulamaların bir proje olduğu kanaatimi güçlendiriyor…

Aslında espri mahiyetli söylenmiş olsa bile bir gerçeği yansıtan II. Meşrutiyet döneminde iki kez Maarif Nazırı (Milli Eğitim Bakanı) görevinde bulunan Emrullah Efendi’nin söylediği “Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim” sözü, aradan bir asır geçmiş olmasına rağmen fiili olarak yaşanan bir realite sanki…

Hülasası;

Milli eğitim sistemimiz insan kıyma makinesi gibi… Okuyan, araştıran, bilgi sahibi olan, sorgulayan, merak eden ülkemize faydalı insan yetiştirme hedeflerinden bu kadar kopuk bir eğitim sistemi kimler nasıl çıkarır? Böylesine kollektif bir aptallık nasıl devam ettirilir? Anlamakta güçlük çekiyorum…

Her şeye rağmen Eğitim camiası yeni dönem ve yeni bakandan umutlu… Hayırlısı…

GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ

Deste Deste, test çözmekten kitap okumaya bile vakit bulamayan gençliğimizin, ebeveynlerinin ve sistemin dayak yasiri gibi gördüğü öğretmenlerin bu acaip düzene tepki vermesi, itiraz etmesi beklenemez… Bu işin tayini var sopası var sendikası var…

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.