Hakkı BALCI
Köşe Yazarı
Hakkı BALCI
 

HASBİNALLAH…

Yıl 1988 kızım Ümmügülsüm henüz 11 aylık… Merhum olan annem ve babamla Taşağıl köyündeki evimizde birlikte yaşıyoruz… Annemin gözbebeği halısının ıslanmaması için serdiğimiz muşamba üzerinde mavi bir leğen, bir yanı kızarmış tinal soba, üzerinde fokurdayan güğümler, demlemeye hazır çaydanlık… Ilıtılmış su için saplı alüminyum sitil, içinde kırmızı naylon maşrapa… Özenle hazırlanmış tülbentten lif, kocaman bir kalıp sabun… Annem eşim ve ben… Ümmügülsüm avuçlarımda… Zayıf, çelimsiz… Burnu hariç bütün hatlarıyla ‘pinokyo’… Gözlerine sabun kaçmaması için temkinliyiz… Annemin dikkatli bakışları sağ dizindeki şişliğe odaklandığı an “Vili oğluuum bu çocuğun dizi şiş…’diyen yangılı sesi hala kulaklarımda…     Ertesi gün, gün ağarmadan KonyaSSK hastanesindeyiz… Soy ismini hatırlayamadığım ‘Dr. Gülay …….’ hayretler içinde… Telaşla doktor arkadaşlarını çağırdı ve en az beş doktor Ümmügülsüm’ün başında… Artık çocuğumuzu göremiyoruz… İki metre mesafeden merakla içimize düşen korkunun adını bekliyoruz… Doktorların başlarını arada bir başlarını bize döndürüp üzüntüyü çağrıştıran mimikleri ile bir şeyler ifade etmeye çalıştıklarını görüyorduk… Eşimin saklayarak akıttığı gözyaşları, kalbimde ki ritim bozukluğu beynimi, kulaklarımı tırmalıyordu… Ümmügülsüm’ün, doktorların arasındaki boşluktan içikleyerek ağlayan ve bizden medet uman çaresizliğine iki metreden el sallayarak teselli etmeye çalışıyorduk… Doktorların hepsi birden bize yöneldi, geçmiş olsun dilekleri arasında  Dr. Gülay hanım söyleyiverdi“Ümmügülsüm ‘Juvenil Romataid artrit’ çocuklarda az rastlanan ama ömür boyu taşıyacağı bir hastalık…” Hastane koridorlarında, bahçelerinde, laboratuar, ilaç, tahlil kuyruklarından, artık kan alınacak damar bulamayan iğneler ve Ümmü çığlıkları…  Ve Ümmügülsüm bugün 30 yaşında… Sandalyeye bağımlı bir hayat… Pozitif…İnsan mı insan… Çok şükür, hep şükür  yamuk yumuk kızım… Hâsılı Dün akşam yeğenimin eşini dinledim… Üç yaşında yakalandığı ve dünyada sadece 6 çocukta bulunan ‘Serebellaratrofi’ (Beyincik küçülmesi) ve‘ensefalif’ (Beyin iltihaplanması) hastalıklarından dolayı yaşamını yaklaşık 4 yıldır engelli olarak sürdüren bir çocuk annesi…   Fatma Nur Sima Hazırlık sınıfına buruk başladı… Anne ise; kırgın… Aynı sınıfta çocuğu bulunan iki anne Fatma Nur Simanın varlığından, annesinin sınıfa girmesinden rahatsız… Hastalığını ve yaşadıklarını anlatmasına rağmen Nur Sima’nın annesinin tuvalet ve diğer ihtiyaçları için sınıfa girmesine tahammül edemeyen iki anne kalbi… Gülüşmeler arasında ‘bu kadından benim eksiğim ne ki, sınıfa girmeyi bir de ben deneyeyim…’ diyebilecek kadar alaycı… ‘ne eksiğin olacak kız, üstelik boyun daha uzun, fazlan bile var…” dalgasını geçen alaycı iki anne… Böyle nasıl kalpsiz olabildik?Bir anne diğer annenin acısına nasıl bu kadar merhametsiz kalabilir doğrusu lime lime bir yürekle dinledim yeğenimi… Cidden ne oldu bize, insanlığımıza? Öfkenin gerekçesine bakın; Sınıfa girince çocukları rahatsız oluyor ve ağlıyormuş… Öfkenin boyutu o kadar büyük ki, çözümü bile bulmuşlar…“Sınıf içerisine girip çıkma… Madem çocuğun bu kadar kıymetli, ise neden bu okula getirdin, ya evine öğretmen çağır, ya da özel okula götür…” Bu kadar da pervasızız… “Hasbinallah ve nimel vekil nimel mevla ve nimen nasir…” Dünya tatlısı Fatma Nur sima, kızım Ümmü ve ‘ümmiler’… Bir tarafta;konuşma ve yürüme zorluğu çeken, akli dengesi yerinde, duyabilen, sevinebilen, anlayabilen, korkan, sevildiğini hisseden, üzülüp ağlayabilen sınıf arkadaşları tarafından sevilen ve maalesef bütün bu olanlardan haberdar güzel mi güzel bir çocuk Fatma Nur sima… Diğer tarafta,“Benim çocuğumun hastalığı çok ciddi… Ömrü bile belli değil… Tedavisi yok… Bir gün hiç konuşamayacak… Yatağa bağlı solunum makinesi ile yaşayacak… Onu okuyacak, üniversitelere gidecek diye getirmiyorum… Bir gün elleri kalem tutamayacak ve bizde sadece anı olarak kalacak… Siz bizim çocuklarımız ağlıyor dediniz ama ağlamıyorlar… Beni görmüyorlar bile gidin sınıf öğretmeni ile konuşun…”  diyen feryat figan bir anne… Yeğenimdir…Dolayısı ile hastalığın teşhisinden bu yana tedavisi ve yaşam koşullarını bütün ayrıntılarını biliyorum… Nur Sima’nın sağlıklı ve uzun bir ömür sürmesi ihtimal dışı… Bunu anne biliyor, baba biliyor, biz biliyoruz nesep biliyor… 3 yıl önce 10 gün gözlerini hiç açmadan uyuduğu sıralarda gözünü kırpmayan ebeveynini, ızdıraplarını biliyorum… Ve yaşadıklarından dolayı özgüvenini yitiren ve okula gitmemek için her sabah ağlayarak direnen Nur Sima’yı biliyorum… Sekiz gün taktığı (NG) beslenme sondası burnundan çıktıkça takmaya yardımcı olmaya çalışan sınıf arkadaşlarını biliyorum… Çocukların kalbini ve o iki anne kalbini de… Toplantı yaparak “Fatma Nur Sima hafif zihinsel engellidir ve bu okulda okuma hakkı vardır… İsteyen çocuğunu başka okula götürebilir…” diyen okul müdürünü… Öfkeli anneleri uyaran, ikna etmeye çalışan ve “hiç üzülmeyin gerekirse ben bir boş sınıfta ya da evinizde Fatma Nur Simay’a öğretmenlik yaparım…” diyen sınıf öğretmeni hanım efendiyi de biliyorum… Tebrik, takdir ve teşekkür ediyorum… Hülasası; Merhamet bize bin yıllık birliğimizin, hasletlerimizin emanetidir… Zedelenmiş çocuk vicdanları, kırılmış ebeveyn kalpleri; bitmeye yüz tutmuş hasletlerimizden, birliğimizden dirliğimizden, geleceğimizden çalınan değerlerimizdir… Kapanan vicdanlar, merhamet yoksunu insanlar, yaralara tuz döktükçe yitmek üzere olan insanlığa kocaman kapkara bir lekeyi de beraberinde daha çalıyor… Fatma Nur Sima’lar, Ümmü’ler ve ümmiler… Anne ve anneler… GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ Dua edelim Rab’bim bize merhamet etsin... O bize merhamet etmezse vah bize, vahlar halimize…
Ekleme Tarihi: 13 Kasım 2021 - Cumartesi

HASBİNALLAH…

Yıl 1988 kızım Ümmügülsüm henüz 11 aylık… Merhum olan annem ve babamla Taşağıl köyündeki evimizde birlikte yaşıyoruz

Annemin gözbebeği halısının ıslanmaması için serdiğimiz muşamba üzerinde mavi bir leğen, bir yanı kızarmış tinal soba, üzerinde fokurdayan güğümler, demlemeye hazır çaydanlık…

Ilıtılmış su için saplı alüminyum sitil, içinde kırmızı naylon maşrapa… Özenle hazırlanmış tülbentten lif, kocaman bir kalıp sabun… Annem eşim ve ben…

Ümmügülsüm avuçlarımda… Zayıf, çelimsiz… Burnu hariç bütün hatlarıyla ‘pinokyo’… Gözlerine sabun kaçmaması için temkinliyiz…

Annemin dikkatli bakışları sağ dizindeki şişliğe odaklandığı an “Vili oğluuum bu çocuğun dizi şiş…’diyen yangılı sesi hala kulaklarımda…    

Ertesi gün, gün ağarmadan KonyaSSK hastanesindeyiz…

Soy ismini hatırlayamadığım ‘Dr. Gülay …….’ hayretler içinde… Telaşla doktor arkadaşlarını çağırdı ve en az beş doktor Ümmügülsüm’ün başında…

Artık çocuğumuzu göremiyoruz… İki metre mesafeden merakla içimize düşen korkunun adını bekliyoruz…

Doktorların başlarını arada bir başlarını bize döndürüp üzüntüyü çağrıştıran mimikleri ile bir şeyler ifade etmeye çalıştıklarını görüyorduk…

Eşimin saklayarak akıttığı gözyaşları, kalbimde ki ritim bozukluğu beynimi, kulaklarımı tırmalıyordu…

Ümmügülsüm’ün, doktorların arasındaki boşluktan içikleyerek ağlayan ve bizden medet uman çaresizliğine iki metreden el sallayarak teselli etmeye çalışıyorduk…

Doktorların hepsi birden bize yöneldi, geçmiş olsun dilekleri arasında  Dr. Gülay hanım söyleyiverdi“Ümmügülsüm ‘Juvenil Romataid artrit’ çocuklarda az rastlanan ama ömür boyu taşıyacağı bir hastalık…”

Hastane koridorlarında, bahçelerinde, laboratuar, ilaç, tahlil kuyruklarından, artık kan alınacak damar bulamayan iğneler ve Ümmü çığlıkları

 Ve Ümmügülsüm bugün 30 yaşında

Sandalyeye bağımlı bir hayat… Pozitif…İnsan mı insan… Çok şükür, hep şükür  yamuk yumuk kızım…

Hâsılı

Dün akşam yeğenimin eşini dinledim…

Üç yaşında yakalandığı ve dünyada sadece 6 çocukta bulunan ‘Serebellaratrofi’ (Beyincik küçülmesi) ve‘ensefalif’ (Beyin iltihaplanması) hastalıklarından dolayı yaşamını yaklaşık 4 yıldır engelli olarak sürdüren bir çocuk annesi…  

Fatma Nur Sima Hazırlık sınıfına buruk başladı… Anne ise; kırgın

Aynı sınıfta çocuğu bulunan iki anne Fatma Nur Simanın varlığından, annesinin sınıfa girmesinden rahatsız…

Hastalığını ve yaşadıklarını anlatmasına rağmen Nur Sima’nın annesinin tuvalet ve diğer ihtiyaçları için sınıfa girmesine tahammül edemeyen iki anne kalbi…

Gülüşmeler arasında ‘bu kadından benim eksiğim ne ki, sınıfa girmeyi bir de ben deneyeyim…’ diyebilecek kadar alaycı… ‘ne eksiğin olacak kız, üstelik boyun daha uzun, fazlan bile var…” dalgasını geçen alaycı iki anne…

Böyle nasıl kalpsiz olabildik?Bir anne diğer annenin acısına nasıl bu kadar merhametsiz kalabilir doğrusu lime lime bir yürekle dinledim yeğenimi…

Cidden ne oldu bize, insanlığımıza?

Öfkenin gerekçesine bakın; Sınıfa girince çocukları rahatsız oluyor ve ağlıyormuş…

Öfkenin boyutu o kadar büyük ki, çözümü bile bulmuşlar…“Sınıf içerisine girip çıkma… Madem çocuğun bu kadar kıymetli, ise neden bu okula getirdin, ya evine öğretmen çağır, ya da özel okula götür…” Bu kadar da pervasızız…

“Hasbinallah ve nimel vekil nimel mevla ve nimen nasir…”

Dünya tatlısı Fatma Nur sima, kızım Ümmü ve ‘ümmiler’

Bir tarafta;konuşma ve yürüme zorluğu çeken, akli dengesi yerinde, duyabilen, sevinebilen, anlayabilen, korkan, sevildiğini hisseden, üzülüp ağlayabilen sınıf arkadaşları tarafından sevilen ve maalesef bütün bu olanlardan haberdar güzel mi güzel bir çocuk Fatma Nur sima

Diğer tarafta,“Benim çocuğumun hastalığı çok ciddi… Ömrü bile belli değil… Tedavisi yok… Bir gün hiç konuşamayacak… Yatağa bağlı solunum makinesi ile yaşayacak… Onu okuyacak, üniversitelere gidecek diye getirmiyorum… Bir gün elleri kalem tutamayacak ve bizde sadece anı olarak kalacak… Siz bizim çocuklarımız ağlıyor dediniz ama ağlamıyorlar… Beni görmüyorlar bile gidin sınıf öğretmeni ile konuşun…”  diyen feryat figan bir anne

Yeğenimdir…Dolayısı ile hastalığın teşhisinden bu yana tedavisi ve yaşam koşullarını bütün ayrıntılarını biliyorum…

Nur Sima’nın sağlıklı ve uzun bir ömür sürmesi ihtimal dışı… Bunu anne biliyor, baba biliyor, biz biliyoruz nesep biliyor… 3 yıl önce 10 gün gözlerini hiç açmadan uyuduğu sıralarda gözünü kırpmayan ebeveynini, ızdıraplarını biliyorum…

Ve yaşadıklarından dolayı özgüvenini yitiren ve okula gitmemek için her sabah ağlayarak direnen Nur Sima’yı biliyorum…

Sekiz gün taktığı (NG) beslenme sondası burnundan çıktıkça takmaya yardımcı olmaya çalışan sınıf arkadaşlarını biliyorum…

Çocukların kalbini ve o iki anne kalbini de…

Toplantı yaparak “Fatma Nur Sima hafif zihinsel engellidir ve bu okulda okuma hakkı vardır… İsteyen çocuğunu başka okula götürebilir…” diyen okul müdürünü…

Öfkeli anneleri uyaran, ikna etmeye çalışan ve “hiç üzülmeyin gerekirse ben bir boş sınıfta ya da evinizde Fatma Nur Simay’a öğretmenlik yaparım…” diyen sınıf öğretmeni hanım efendiyi de biliyorum… Tebrik, takdir ve teşekkür ediyorum…

Hülasası;

Merhamet bize bin yıllık birliğimizin, hasletlerimizin emanetidir…

Zedelenmiş çocuk vicdanları, kırılmış ebeveyn kalpleri; bitmeye yüz tutmuş hasletlerimizden, birliğimizden dirliğimizden, geleceğimizden çalınan değerlerimizdir…

Kapanan vicdanlar, merhamet yoksunu insanlar, yaralara tuz döktükçe yitmek üzere olan insanlığa kocaman kapkara bir lekeyi de beraberinde daha çalıyor…

Fatma Nur Sima’lar, Ümmü’ler ve ümmiler…

Anne ve anneler…

GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ

Dua edelim Rab’bim bize merhamet etsin... O bize merhamet etmezse vah bize, vahlar halimize…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.