Seydişehirliyim. Seydişehir denilince aklımıza Eti Alüminyum Fabrikası gelir. Yurt dışında yaşadım. Oralarda bile memleketim konuşulduğu zaman, Alüminyum fabrikası sıfatı başına konularak gelişti Seydişehir sohbetleri.
“ Dünyanin en büyük ikinci fabrikasıymış. Doğru mu?”
“ Öylemiymiş? Bilmiyorum.”
“Madenin rengi ne ? Hammadde olarak mı satıyorsunuz? Sıvı mı ? Katı mı? Ne üretiliyor? Ne işe yarıyor?....”
Bilmiyorum. Bilmiyorum. Bilmiyorum.
Neden bilmiyorum ki? Dedem fabrikanın kuruluş aşamasında demir iskeleleri yapan kişi, babam, akrabalarım, komşularım bu fabrikada çalışıp emekli oldular. Babam marangozhane bölümünde çalışıyordu. Birgün kızım “ Ne alaka mobilyada mı üretiyor burası?” dedi. Arayıp sordum. Kalıp çakıyorlarmış. İçine maden konuyormuş!!! Sadece ismi değil, Tellerle örülmüş koskoca bir alanda ,bacalarıyla kurulmuş bu yapı şehrin girişinde sanki bir vale gibi geleni gideni karşılıyordu. Ama içinde neler olup bittiğini görevliler dışında pek kimse bilmiyordu.
4 yıllık lise hayatım boyunca , fabrikanın bacalarından simsiyah dumanların göğe yükselişini seyrettim. Bu dumanın ne kadarı havaya karışıyordu? Ne kadarını biz soluyorduk? Ne kadarı rüzgarla , yağmurla tarlamıza, bağımıza, toprağımıza düşüyor? Yediğimiz sebzeyle, içtiğimiz suyla ne kadarını içimize alıyorduk? Bilmiyorduk. Oysa ki biz fabrikaydık, fabrika da biz.
Bu kadar içli dışlı olduğumuz bir yapı/kuruluş/sistem hakkında bu kadar cahil olmak çok acı aslında. Hollanda da bir arkadaşım “ Şehrinize gelirsek , o fabrikayı gezebilir miyiz? ”diye sormuştu. Gezmek mi? Hiç duymadım fabrikayı gezen bir vatandaş. Yetkililer, mevkiililer, atanmışlar, seçilmişler geziyorda. Halktan orayı gezen var mı bilmiyorum. O zamandan beri aklımdadır. Acaba Seydişehir Alüminyum Müzesi açılamaz mı? Fabrikanın tanıtılabileceği, gerçeğine uygun mini bir maket fabrika/park inşa edilebilir . Okullarımız gezi gözlem ziyaretleri düzenleyebilir. Yavrularımız topraklarındaki bu hazineyi daha yakından görüp tanıyabilir. Kadınlarımız evlerine ekmek vesilesi olan bu işletme nasıl bir yermiş, ne üretiliyor, hangi aşamalardan geçiyor bilgi sahibi olabilirler. İleride şehir dışına giden yavrularımız kendilerine burası ile ilgili sorulan sorulara cevap verirken ‘gittim, gördüm’ rahatlığıyla cevap verebilirler. Buraya diğer şehirlerden ziyaretler bile düzenlenebilir. İşin içine biraz estetik, birazda eğlence eklendimi al sana yöresel turizimin bir dalı daha.
Bu haliyle sadece bir fikir daha da geliştirilebilir. Sosyal medyada bir beyefendi. “Seydişehirli insanıyla, esnafıyla, köylüsüyle bu fabrikanın nimetlerinden çok faydalandı.” yazmıştı. Bu cümleye cevabımı defalarca yazdım yazdım sildim. Demek buradan nasipmiş. “ Evet beyefendi o maden bu topraklardan çıkıyor, o dumanları biz soluyoruz. Nimetlerinden de faydalanmamız çok doğal.”
Ricam şudur ki yetkililerimiz şehrimize böyle bir müzeyi ya da adına ne derseniz deyin böyle bir yapıyı kazandırılarsa çok güzel olur düşüncesindeyim. Neden olmasın?
Soruyorum daha, daha fazlası neden olmasın? Denizi doldurup kendine memleket yapmış, yapay tarlaları dört mevsim kullanıp, bir avuç yüzölçümüyle , tüm dünyaya tarımda kafa tutan Hollanda da yaşadım ben.
Biz daha iyileri yapabiliriz. Daha iyiler bölümünü bir başka yazımda paylaşacağım. Şimdilik umudumuz böyle bir şey yapılabilir mi? Yapılırsa getiri ve götürüleri neler olabilir? Yapılamazsa da neden yapılamaz üzerine bir tartışma başlatabilmek ….