Geçtiğimiz akşam yaylalı Medya Tv’de Ömer Yaylalı’nın hazırlayıp sunduğu, Seydişehir fm radyo’dan da canlı yayınlanan ‘Seydisohbet’ programına konuk olduk.
Gazeteci Ali Saylam ve Gazeteci Fahri Kubilay’ında konuk olduğu programda Seydişehir için önem arzeden konular vaktin yettiği kadar tartışılarak kamuoyu bilgilendirilmeye çalışıldı.
İlçemizin kronik rahatsızlıkları, haset ve ön yargının uzunca konuşulduğu programda; Alacabel Tüneli, Hızlı Tren projesinin akıbeti, Son aylarda zuhur eden ekonomik gelişmeler, döviz kuru ve zam furyasının seydişehir esnafına etkisi, muhtemel sonuçları ve çözüm önerilerinin ele alındığı program büyük ilgi gördü.
İnsan sağlığı her şeyden daha çok önem arz edince Seydişehir Devlet Hastanesi ayrıntıları ile konu edildi.
Yeni yönetimin bir önceki döneme ait ihmaller sonucu kangren haline gelmiş sorunların çözümünde hangi aşamada, karşılaştıkları güçlükler nelerdir? Seydisohbet masasına yatırıldı.
Son aylarda uzak durduğum Hastanenin yeni yönetimi göreve başladığı yarım yıl içerisinde yoğun Bakım servisini ikinci basamak seviyesine getirdi, ikinci basamak acil servisini, palyatif servisini faal hale getirdi
yeni doğan yoğun bakımınında eli kulağında… Yakalanan çalışma barışı ve huzur ise motivasyon ve verimliliğin olmazsa olmazlarından.
Ocak ayı itibari ile de döner sermaye. Sistemi çalışmaya başladı.
Hastane 1 ve Hastane 2 başlıkları altında yazdığım yönetim zaafiyeti ile ilgili iddialarımda yüzde yüz haklıydım. Biliyordum.
Siyasiler kızmış, dönemin kaim-i makamı o cüreti nerden alıyorsa yanıbaşında iddialarımdan dolayı şahsıma hakaret edilmesine sessiz kalmıştı çünkü aidiyet duygusu yoksa baş ağrısı işlerdi bunlar.
Kitabımda da yer alan şöyle bir hikaye vardır hani…
‘Bir gün seydi Harun külliyesi nde aşklar ocağına omuzunda sazıyla bir ozan konuk olur. Hoş beşten sonra ozandan bir şeyler söyleyip çalmasını rica ederler. Ozan aşıklar Meclisi nde yalnız kaldığını karşısında ötecek bülbül olmadığını söyler ve alır sazı eline…
Yanarım aşkımın dumanı etmez/ateş benim olsun köz benim olsun/gelmişim bu şehre bülbüller ötmez/Meclisi Uşakta saz benim olsun
Onun bu böbürlenmesini o sırada kucağında bebesi ile oradan geçmekte olan Seydişehirli bir hatun kişi aşığın sözlerine içerler dayanamaz söyleyiverir.
Aşık da evvela tevazu gerek/eller ŞAL giyinsin bez benim olsun/ meydanı boş sanma be hey dümbelek/sazın sende kalsın söz benim olsun
Konuk ozan şaşırmıştır cevap vermeye çalışır
Dağlar yol vermiyor beller çamurlu/karşıma çıkmış bir seydişehirli/kucağı Bebeli eli hamurlu /istemem dağları düz benim olsun
Hatun durur mu hemen cevaplar;
Elim hamurluysa söyletme bana/seni de doğuran elbette bir ana/evin direğiyim aşım tarhana /ekmek benim olsun tuz benim olsun.
Ozan bakar ki, söz yetmiyor ozanlık elden gidecek…
‘Seydişehir’in hatun kişisi buysa er kişisi kim bilir nicedir?’ diyerek sazını omuzlar geri döner
Hülasası;
Hastane Hatun kişisi Havva Cingöz Turaç’ı dostlarım Mustafa ve Celil Turaç’tan bilirim. Gözünü budaktan ayırmayacağından eminim.
Hastanenin yüreklerinden bildiğim Diğer hatun kişileri Sağlık Bakım Hizmetleri Müdürü Fatma Doğan ve İdari Mali İşler Müdür Yardımcısı Ayşe Çolak’ta aynı minvalde gayretin içerisindeler.
Kendilerine takdir ile teşekkür ederim.
Onları bütün dinamiklerimiz yalnız bırakmamalı. Bırakan vebal alır. İhtirasını yenemeyenler ve altını oymaya çalışanlar ise kötek… (devam edecek. ‘HASTANE BİN İKİ’)