Kendiside camlarıda simsiyah olan heybetli arabasının arka camından kafasını uzatıp soruyor, “ Sen benim kim olduğu mu biliyor musun?”. Her miliminden bir kitap yazılabilecek yüz ifadesiyle, soruyu sorana bakarak “Tanıyamadım kimlerdensin?” cevabına hep çok gülmüşümdür.
Kimsin sen bre insan evladı? Aldığı nefesi veremeyecek, verdiği nefesi alamayacak kadar aciz, yattığı yataktan uyanıp uyanamayacağı belirsiz, dünya güzeliyim diye kibirlenirken, ölüsü kokunca bulunan artist…
Bünyesinde binlerce işçi çalıştırıp , kendisi hastalığından sebep sebze haşlamasından başka birşey yiyemeyen holding sahibi misin? Hani şu dolmuşta yardımcısının “Para, mal, mülk gani gani ama, adamın yiyebildiği otdan öte birşey değil, acıyom valla” diye anlattığı milyarder misin?…
“Tepede dayısı var, koltuğa oturttular, yaptığı yanlışlara gülüyor kargalar ” diye çay ocağında konuşulan müdür müsün yoksa? Ya da aynı müdürün keyfi çatarsa işe alır belki diye kapısında bir dosya dolusu diploma, başarı belgesi ile bekleyen, yüzünden boncuk boncuk terler dökülürken “Bu defa olsun ne olur Allah’ım ” diye dualar eden işsiz, çaresiz, dayısız gençlerden misin? Bilemedim kimlerdensin be garip?
Tarlaya bağa bahçeye avuç avuç zehir atarak “Bak kızım bunu verirsen toprağa köke, bir değil on alırsın bahara güze. İki kitap okudum diye kendini doğa dostu mu sandın? Sen bu kafayla gidersen bu bahçadan nasıl kazanç alırsın? diyen , kazandığı parayla umreye koşup, “Geldim Allahım geldim, emanet ettiğin toprağa ilaç adı altında zehiri verdim, havayı suyu, kurdu kuşu, ürünlerden yiyen cümle kulunu ateşe attım, kapına geldim diyenlerden misin?
“ Soğan yerli mi? Kaç para? ” diye sorup,“ Kendi soğanımız, sadece hayvan gübresi verdik, kilosu iki buçuk lira abla ” cevabını alınca, sağ bileğindeki altın burmalarını, sol eliyle gömlek kolunun altına gizlemeye çalışırken, “İki liradan verirsen 10 kilo alırım” diyen gafil mi? “Sırtımdan akan tere mi yanam, çuval taşıtırken verdiğim mazot parasına mı? Satılmazsa eğer eve nasıl ekmek alam” diye kıvranan mazlum köylü mü? Bu sahneyi kenarda elleri titreyerek izleyen, üzerinden aylar geçtiği halde “ Ver ablaya 10 kilo 2 buçuktan, benden hediye olsun” demediğinin pişmanlığını yaşayan meçhul müsün?
“Her yer de yiyip içemiyorum. Ben çok titizim, her hafta cam silerim, parkeme yağ dök yala eminim, arabam haftalık dip köşe yıkanır, o kadar da hijyenim” havasında sohbetler edip, yürüğü yollara, yaşadığı sokağa sigara izmaritini, kullandığı maskeyi, sümüklü mendilini, piknik için gittiği orman ve mesire alanlarına; çocuğunun bezini, plastik çöplerini, kırdığı şişeleri atıp savuran bir de kasılan iki yüzlülerden misin?
“Gurbet rahat bile olsa ben memleketime döneceğim.” fikrinize; “Ben de yıllardır Avrupadayım amma döneceğim. Köydeki kırın başını, bayırın tamamını, harmanın kenarını, üç beş dükkanı, birkaçta apartumanı alacağım diye bekledim. ” diyen gurbetçi emmi mi? “He he babam kesin dönüş yaptı memleketine, hayallerini , özlemini ,yatırımını toprağın üstüne yaptıydı ama olmadı köydeki aile kabristanına defnettik” diyen yaralı evlat mı? Deyiver ağam kimsin, kimlerdensin bilemedim ben.
Hani şu ibretlik anlatılan ama fıkra sanılan; banka memuresine “Kızım çayı sol elle içmek caiz değil” diye tebliğ ederken, “Hacı amca sağ elimle senin faiz kazancını hesaplıyorum.” cevabını alıp, şen kahkahalarla oradan çıkıp cuma vakti geldiği için yönünü camiye dönen dedemiz misin?
Ben kimim? Sen kimsin? Biz kimiz ? Biz kimiz ey ahsen-i takvim?