GÜNEŞ
Nilüfer ÖZPOLAT
Köşe Yazarı
Nilüfer ÖZPOLAT
 

Hadi Gel Köyümüze geri dönelim …

      Son yıllarda köylere ilgi arttı. Özellikle pandemi süreciyle hızlı bir göç dalgası başladı. Şehirden köye, betondan toprağa, gürültüden sakinliğe, stresten huzura… Bu duruma  sosyal bilimciler “tersine göç” diyorlar. Kesinlikle katılmıyorum. Bence bu akış, kendine yabancılaşmış insanın özüne dönüşüdür. Dört duvar arasına hapsolup “haz ve hız ”, “çalış ve tüket ”, “koş yetiş”, “ tut kopar”,  “ez yüksek” “çiğne geç” bombardımanından bıkanların benliğine hicretidir. Daha fazla insan sorguluyor artık doğumu, ölümü ikisi arasında geçen anlar dizgisini…          Son 10 yıldır kurduğum  köye yerleşme hayalimin, şimdi tam içinde, gerçekliğinde yaşıyorum. Günlerdir heryer bembeyaz, kimine göre beyaz esaret kimine göre kara kış… Oysa bana göre tertemiz bir gelinlik giyindi doğa. Seher vakitlerinde şükürlerle uyanıyorum. Ne korna sesi, ne kömür kokusu, ne egzos dumanı var. Günün ilk habercisi horozların ötüşleri , “ekmek istiyorum, yanında kemik suyuda olsa iyi olur ama önce beni sev” diyen köpeklerimizin güven veren sesleri eşliğinde başlayabilmek güne… Bu nasıl muhteşem bir sanat ki her bakışımda doğa denen tablonun bambaşka bir mucizesini, soğuk ekranlardan değil, capcanlı görebilmek, hissedip yaşayabilmek… Elbette herşey tozpembe değil, yollar kış başından beri çamur, her evin kaloriferi yok olanlarda katı yakıtla çalışıyor. Kazanı yakmak sizin işiniz. Köydeysen organik yumurtanı kümesinden ellerinle almak istersin. Ama o kümesin bir de temizliği var. Bazı köylerde  market bakkal bile olmayabiliyor . Ama ona göre planlama yapıyor ve yaşıyorsunuz hiç biri aşılamayacak engel, çözülemeyecek sorun değil…   Görüştüğümüz dostlarımın ilk sorusu “Pişman mısın? oluyor. “ Hayır !”. Hayat, eğer kararlarının sorumluluğunu alabiliyorsan “ senin yaşamındır!” . Olmak istediğim yerdeyim. Belki hayallerimin hiç birini gerçekleştiremeyeceğim. Olsun. Topraktan yaratıldığıma inanıyorum ve Toprağa çok yakınım. Bu bile sonsuz şükredilesi bir durum.       Belki bencilce bulacaksınız bu düşüncemi ama bu toprakların yetiştirdiği insanlar , uzaklara gidip çalıştı, vakti geldi emekli oldu. Ya en son yaşadığı şehre yerleşti ya da bir sahil kasabasına… Özgürlük ve kendi yaşamının kararlarını verebilmek en doğal haklardan… Ama bizi bu günlere getiren toprakların hakkı ne olacak?  Haber başlıkları “Beyaz yakalılar yerleşmek için Ege ve Akdeniz kasabalarını tercih ediyorlar.” şeklinde düşüyor sayfalara… Bulundukları yerlerde tarım, hayvancılık, sanat , kültür üzerine dernekler kurup, platformlar oluşturuyorlar. Güzel, güzel de Anadolu bu kadar öksüz ve yetim mi? Onca deneyim ve bilgi birikiminin  belli bölgelerde toplanması adil bir durum mu? Yıllarca köylerden şehirlere olan göçün nedeni de adil olmayan bir dağılım sebebiyle değil miydi?  Mega projeler, büyük yatırımlar büyük şehirlere yapıldı. Oraya başlayan göçle köyler boşaldı. Köyler de yaşayan kadim bilgi  sahibi büyüklerimizin,  birikimlerini aktarabilecekleri nesillerle bağları koptu.     Entel dantel café toplantılarında  espressolarını yudumlarken   “bilinçsiz tarım ve hayvancılığın toprağı ve ürünleri, dolayısıyla insan ve sağlığını” nasıl bozduğunu tartışanlar,  buyrun köylerimiz,  Anadolumuz sizleri bekliyor. Yurtiçi ve yurtdışında gezip anlata anlata bitiremediğiniz turızmi neden  yurdumuza da taşımayalım. Şu Torosların ihtişamını hepimiz görüyoruz değil mi? Doğal yapısını bozmadan, betona boğmadan neden turizimde daha aktif hale getirmeyelim. Sağlıkta, eğitimde sanayi ve üretimde yeni başlangıçları/girişimleri en az büyük şehirler kadar haketmiyor mu  ilçeler ve köyler? Sessiz bir çığlık atıyorum duyanlara “ hadi gel köyümüze geri dönelim, Fadime’nin düğününde halay çekmek istemeyebilirsin ama elele verip birlikte üretelim, büyüyelim, gelişelim.”          Gönül al,          Gönle gir,          Gönül kırma!          Umut ol,          Umut ver,          Umut çalma!          El uzat,          El ver,          El olma ! (Nilüfer Kaya Özpolat)              
Ekleme Tarihi: 27 Ocak 2022 - Perşembe

Hadi Gel Köyümüze geri dönelim …

 

    Son yıllarda köylere ilgi arttı. Özellikle pandemi süreciyle hızlı bir göç dalgası başladı. Şehirden köye, betondan toprağa, gürültüden sakinliğe, stresten huzura… Bu duruma  sosyal bilimciler “tersine göç” diyorlar. Kesinlikle katılmıyorum. Bence bu akış, kendine yabancılaşmış insanın özüne dönüşüdür. Dört duvar arasına hapsolup “haz ve hız ”, “çalış ve tüket ”, “koş yetiş”, “ tut kopar”,  “ez yüksek” “çiğne geç” bombardımanından bıkanların benliğine hicretidir. Daha fazla insan sorguluyor artık doğumu, ölümü ikisi arasında geçen anlar dizgisini…   

      Son 10 yıldır kurduğum  köye yerleşme hayalimin, şimdi tam içinde, gerçekliğinde yaşıyorum. Günlerdir heryer bembeyaz, kimine göre beyaz esaret kimine göre kara kış… Oysa bana göre tertemiz bir gelinlik giyindi doğa. Seher vakitlerinde şükürlerle uyanıyorum. Ne korna sesi, ne kömür kokusu, ne egzos dumanı var. Günün ilk habercisi horozların ötüşleri , “ekmek istiyorum, yanında kemik suyuda olsa iyi olur ama önce beni sev” diyen köpeklerimizin güven veren sesleri eşliğinde başlayabilmek güne… Bu nasıl muhteşem bir sanat ki her bakışımda doğa denen tablonun bambaşka bir mucizesini, soğuk ekranlardan değil, capcanlı görebilmek, hissedip yaşayabilmek… Elbette herşey tozpembe değil, yollar kış başından beri çamur, her evin kaloriferi yok olanlarda katı yakıtla çalışıyor. Kazanı yakmak sizin işiniz. Köydeysen organik yumurtanı kümesinden ellerinle almak istersin. Ama o kümesin bir de temizliği var. Bazı köylerde  market bakkal bile olmayabiliyor . Ama ona göre planlama yapıyor ve yaşıyorsunuz hiç biri aşılamayacak engel, çözülemeyecek sorun değil…

  Görüştüğümüz dostlarımın ilk sorusu “Pişman mısın? oluyor. “ Hayır !”. Hayat, eğer kararlarının sorumluluğunu alabiliyorsan “ senin yaşamındır!” . Olmak istediğim yerdeyim. Belki hayallerimin hiç birini gerçekleştiremeyeceğim. Olsun. Topraktan yaratıldığıma inanıyorum ve Toprağa çok yakınım. Bu bile sonsuz şükredilesi bir durum.

 

    Belki bencilce bulacaksınız bu düşüncemi ama bu toprakların yetiştirdiği insanlar , uzaklara gidip çalıştı, vakti geldi emekli oldu. Ya en son yaşadığı şehre yerleşti ya da bir sahil kasabasına… Özgürlük ve kendi yaşamının kararlarını verebilmek en doğal haklardan… Ama bizi bu günlere getiren toprakların hakkı ne olacak?  Haber başlıkları “Beyaz yakalılar yerleşmek için Ege ve Akdeniz kasabalarını tercih ediyorlar.” şeklinde düşüyor sayfalara… Bulundukları yerlerde tarım, hayvancılık, sanat , kültür üzerine dernekler kurup, platformlar oluşturuyorlar. Güzel, güzel de Anadolu bu kadar öksüz ve yetim mi? Onca deneyim ve bilgi birikiminin  belli bölgelerde toplanması adil bir durum mu? Yıllarca köylerden şehirlere olan göçün nedeni de adil olmayan bir dağılım sebebiyle değil miydi?  Mega projeler, büyük yatırımlar büyük şehirlere yapıldı. Oraya başlayan göçle köyler boşaldı. Köyler de yaşayan kadim bilgi  sahibi büyüklerimizin,  birikimlerini aktarabilecekleri nesillerle bağları koptu.

    Entel dantel café toplantılarında  espressolarını yudumlarken   “bilinçsiz tarım ve hayvancılığın toprağı ve ürünleri, dolayısıyla insan ve sağlığını” nasıl bozduğunu tartışanlar,  buyrun köylerimiz,  Anadolumuz sizleri bekliyor. Yurtiçi ve yurtdışında gezip anlata anlata bitiremediğiniz turızmi neden  yurdumuza da taşımayalım. Şu Torosların ihtişamını hepimiz görüyoruz değil mi? Doğal yapısını bozmadan, betona boğmadan neden turizimde daha aktif hale getirmeyelim. Sağlıkta, eğitimde sanayi ve üretimde yeni başlangıçları/girişimleri en az büyük şehirler kadar haketmiyor mu  ilçeler ve köyler? Sessiz bir çığlık atıyorum duyanlara “ hadi gel köyümüze geri dönelim, Fadime’nin düğününde halay çekmek istemeyebilirsin ama elele verip birlikte üretelim, büyüyelim, gelişelim.”

         Gönül al,

         Gönle gir,

         Gönül kırma!

         Umut ol,

         Umut ver,

         Umut çalma!

         El uzat,

         El ver,

         El olma ! (Nilüfer Kaya Özpolat)

        

 

  

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.