Bir mayın tarlasında yürüyormuş gibi kimseyi incitmeden, kötü söz söylemeden, kırmadan, dökmeden, yıkmadan,
Tabiri caiz ise ecel terleri dökerek yol almaya çalışıyorsunuz ama,
Huzur için attığınız her adımda basmaya boşluk bırakmıyorlar.
Kıl payı hayatlar yaşıyoruz.
İncitmemek için kelimeleri özenle seçiyorsunuz.
Bir tebessümün hakkı vardır deyip geri çevirmiyorsunuz, gönülden mukabele ediyorsunuz ama;
Zarifliğinizi zayıflıktan sayıp yaranızı gören kimse tuz basmaktan geri kalmıyor.
Halbuki idrak etmemiz gereken en kesin hakikat; bir gün asla geri dönüşü olmayan yolculuğa hepimizin çıkacak olmasıdır.
Bundan daha mühim ve kaçışı olmayan başka bir seferimiz var mı?
İnsanın namusu dışında paylaşmayacağı hiç bir şey yok iken;
Bedavadan elde ettiğimiz, selam gibi tebessüm gibi, gönül gibi, sevgi gibi verebileceğimiz bir sürü güzelliği neden kibrimize mahkum edip kabrimize götürüyoruz?
Bir kere yaşayacağımız şu hayatı önce kendimize sonra birbirimize zindan etme beyhude meşgaleler peşinde tüketmeye hakkımız var mı?
Oturup düşünüyorsunuz;
Karışıklık yolda mı insanda mı?
Yol apaçık, insan karmakarışık...
*******
GÖRECEKSİNİZ…
Bilenler bilir.
Parti saiki ile yazmam, konuşmam.
Bilmek istemeyenler var.
Onlara yapabileceğim bir şey yok.
Kronik haset ve kibrin tezahürü…
Diyeceğim şu;
Bugün yaşanan ekonomik sarsılmaların yegane suçlusu olmasa da sorumlusu iktidardır. Sonuna kadar eleştirelim.
Ama!
Haddi aşıp, ‘ülke battı, batıyoruz’ gibi çığırtkanlıklarla değil. Makul eleştirilerle.
Zira,
Bu çığırtkan yaklaşım toplumun ekseriyetine ulaşır. Kısa zamanda tamamına sirayet eder. Ve panik önüne geçilemeyecek sonuçlar doğurur.
Panik yok, paniğe gerek yok…
Çünkü,
Bu ülke, bu millet ne badireler atlattı.
Bunuda aşacağız inşallah…
******
YIRTILAN DELİ BEKİR’İN DONU…
1994 krizinde enflasyon % 94’e, dolar 3 katına çıkmış, üretim durmuştu.
2001 yılında ise dolar 2 katına çıkmış , Faiz
%7500 seviyesindeydi.
Devlet çalışanların maaşını ödeyememiş Lüksemburg’dan borç para istemişti….
Kıyaslarsak; bugünkü badireyi daha kolay atlatacağımız kanaatini taşıyorum.
Dikkatimi daha çok çeken şey ise; döviz artışı, hayat pahalılığının yanı sıra;
Bütün bu badirelerin birinci derecede etkilenenin hep alt ve orta gelirliler olduğudur.
Üst tabaka bir şekilde kurtarıyor. Krizleri fırsata dönüştürüp parasına para kazandırabiliyor.
Fedakarlık her krizde olduğu gibi yine geçim derdi olanlara düşüyor.
Bu makus talih hep böyle mi devam edecek?
Üst tabakanın elini taşın altına sokması ya da sokturulması gerekmez mi?
Hülasa;
Yırtılan hep Deli Bekir’in donu…