Pek kıymetli yetkililer ve büyükler zaman zaman köylerimizi ziyaret ediyor, sorunlarımız üzerine fikir alışverişlerinde bulunuyorsunuz. Biz kadınlar bu haberi medyadan öğreniyoruz. Hoş gelmişsiniz sefa getirmişsiniz. Fakat köy nüfusunun yarısını hatta daha fazlasını kadınlar oluşturuyor. Hem de bunlar dişini tırnağına katarak çalışan, üreten, yaşayan kadınlar.
Eğer bir bölgenin yol, su , iletişim, ekonomik kültürel bir sorunu varsa orada bulunan tüm herkes bunu yaşıyordur, bu herkesin ortak sorunudur. Bu sorunları sadece erkeklerimizle konuşarak çözemezsiniz. Bizim de fikirlerimiz ve çözüm önerilerimiz var. Neden bize sizin düşünceniz nedir, ne olsun istersiniz diye sorulmuyor? Kadına şiddete hayır günü toplantılar yapılıyor. Masada 20 kişi, sadece iki tane kadın. Ana gündem “ben”, toplantı “bensiz”.
Biz yıllardır ya babalarımız, ya eşlerimiz ya evlatlarımız üzerinden tanımlandık, öyle görünür olabildik. Başında ya da sonunda bir sıfatla “ol” abilmek… Analığım, eşliğim, evlatlığım eyvallah hepsi başımıntacı ama bunlardan bağımsız olarak “ben kimim?” Neler beni üzüyor, mutlu ediyor? Her sabah uyanıp ahırı temizle, kahvaltıyı hazırla, çocukları okula,adamı kahveye uğurla, evi toparla , akşam yemeği, misafir ağırla, uyu, sabah aynı döngü tekrar etsin. Final? “Rahmetli iyi kadındı”
Yazın tarla da bağda bahçe de , kışın sobayla kömürle çamurla geçiyor ömrümüz… Çok şükür sevgiyle özveriyle yapıyoruz bunları “saçımı süpürge ettim” derken hafiften bir sitem etsekte, şikayetçi değiliz. Ama aklımıza da takılmıyor değil doğrusu “Bu saçlar süpürge olsun diye yaratılmış olabilir mi?” Eşlerimizin bir araya gelip, “iki lafın belini kırdığı”, beyin fırtınası yapıp fikir dünyalarını geliştirdiği, siyasetten ekonomiye her alanda görüş beyan edebildiği mekanları, kahveleri var. Peki bizler için de bu ortamlar oluşturulamaz mı? “Elimizin hamuruyla” ekmek yapabildiğimize göre, bir araya gelip bu ekmeği nasıl daha iyi hale getirip, maddi değere dönüştürebiliriz sohbetleri yapmak istiyoruz.
Televizyonlar da kırsal kalkınmaya şu kadar teşvik ayrıldı haberleri, proğramları var. Evet hayvancılık ve tarım üzerine maddi destekler oluyor. Oluyor da kırsal kaldınma daha fazla hayvan sahibi olmak, daha verimli buğday için gübre desteği almakla mı sınırlı? Bu kalkınmanın sosyal, kültürel manevi boyutunda neler yapılıyor/yapılabilir. Şehir merkezlerinde hemcinslerimizin gelişimi için seminerler, eğitimler düzenliyorsunuz. Biz bunlardan neden faydalanamıyoruz? Konu aileyse bizde aileyiz, çocuk eğitimiyse bizde anayız, üretimse biz de üretiyoruz. Ürettiğimizle hem ihtiyaçlarımızı karşılıyor hem de evimize maddi destek sağlıyoruz.
Birisi “ Toplumun gerçekleri var. Köyde eğitim yapılsa da talep olmaz. Ama geziler düzenlenebilir” demişti. Gezmeyi de severiz, gezelim görelim. Fakat kültürde de sanatta da iyiyizdir. Halı dokurum tablo gibidir, çorap örerim, patik örerim her ilmeği bir öyküdür. Deyişler bilirim her satırı ibretliktir. Tüm bunların yanında eğitimime, gelişimime dönüşümüme katkısı olacak her türlü faaliyete, etkinliğe, eğitimede açık ve hazırım.
Köyler de başlatılacak kişisel gelişim , aile veya anne okulu tarzı eğitimlere talep olur/olmaz. Faydası olur/olmaz. Denemeden bilinemez. Fakat kimse gezdirsek yeterli diye kestirip atmamalı… Pilot uygulamalar yapılabilir.
Aman, aman, aman kimse yazıyı okuyup “ne bu feminist” ayaklar filan demesin. Hakkıma girersiniz. Kadın erkek eşittir demiyorum. Kadın kadındır, erkekte erkek. Teşbihte hata olmasın bir ayakkabının sağ ve sol teki gibiyiz. Biri olmazsa, diğeri de işe yaramaz. Ne ikinci sınıflığı kabul ediyor, ne de pozif ayrımcılık peşindeyim. Yıllardır insanlarla çalışan birisi olarak diyorum ki kadın mutluysa, eş mutlu, çocuk mutlu, aile mutlu, mahalle mutlu, toplum mutlu… Bir toplum kalkınmak istiyorsa kadını arka plana atmamalı… Kadın aileyi eğitir. Aile toplumu oluşturur…