Bugün Tayland’a doğru bir yolculuk yapmaya ne dersiniz?
Uzakdoğu ülkesi Tayland'ın güneybatısında bulunan Kaoh Panyee adasına bir göz atalım. 300 Metre uzunluğunda kireç taşı kayalarının eteğinde, denizin üzerine kurulu bu balıkçı köyünde 360 aile yaşıyor. Halkı Müslüman olan bu adanın nüfusu bin 800 civarında. 200 yıla yakın bir geçmişi olan adanın en büyük özelliği; düz bir kara parçasının bulunmaması. Bu yüzden son yıllara gelinceye kadar burada bulunan gençlerin futbola olan tutkusu ancak televizyon başındaydı. Ne var ki gençlerin uzun süren tek taraflı futbol aşkı engel tanımadı. Kendi çabalarıyla; "Artık yeter, biz de futbolu sadece seyretmek değil, aynı zamanda oynamak istiyoruz” diyerek, 1986 yılında denizin ortasına eski tahta parçalarından yüzen bir futbol sahası kurdular. Sıksık denize kaçan topa aldırış etmeden atan alır kuralını iliklerine kadar yaşayarak oynadılar güzel oyunu. Bir müddet sonra FC Panyee isimli futbol takımı kurup ana karada bir futbol turnuvasına katılmaya karar verirler. Futbol turnuvasında yarı finale kadar çıkan takım, 1 farkla elenir...
İlhan Palut’un Konyaspor’u inşa etmesi için, Panyee kadar mücadele etmesine gerek yoktu. Uzun zamandır bir arada oynamaya alışık futbolcular topluluğuna, takım oyununa uygun bir format ve küçük dokunuşlarla nokta transferler gerekiyordu. Sezon öncesinde kendisinden öyle fazla bir beklentide yoktu. Önceki sezon ortasında gelmiş, güzel işlere imza atmış olmasına karşın yeni sezonda, ilk 10’da kalıp düşme korkusu yaşatmasın diyenler çoğunluktaydı. Her sezon öncesinde olduğu gibi, transferlerden yakınanlar sahaya genelde pek uğramamıştı.
Sezon, Avrupa kupaları nedeniyle, erken topbaşı yapmış, büyük mücadelenin yaşandığı Sivas maçıyla başlamış ve son dakikalarda gelen gol ile çok güzel bir başlangıç yapmıştık. Evimizde ise Başakşehir galibiyeti gelince, “Söyletme gücü veren şey yaptırma gücü de verir. 100. yılımızda hayallerinizden vazgeçmeyin!” Sözüyle takımımıza olan güvenimi o dönemde bile belirtmiştim. Birçok görüşe göre bu balon bir başarıydı ancak takım her geçen gün kaliteli oyunu ile göz dolduruyordu. Yıldızlar topluluğu Adana Demir deplasmanından alınan puanın üzerine kayıpsız giden Altay’ı da 3 golle uğurlamıştık. 5 maçlık galip gelememe serisini Kayseri’de bozmuştuk. Fakat özellikle Trabzon ve Galatasaray maçlarında ülkedeki tüm futbol istatistiklerini yerlebir etmiştik. Kayseri maçıyla yeniden yükselişe geçen takımımız, 4 maçlık galibiyet serisine G.Antep’de veda ederek 2.mağlubiyetini almıştı. Fakat bu mağlubiyete rağmen averajla 2.sıraya çıkan takımımız çok uzun süre ikinciliği bırakmayacaktı...
Sezonun ilk yarısı bittiğinde liderin 7 puan ardından 39 puanla rüya gibi bir ilk yarı geçirmiştik. Bu kadar oynanan kaliteli oyuna rağmen 2 şeyi bir türlü anlamamıştım. İlki taraftarımızın şimdiye kadar görmediğim bir şekilde tribüne gelmemesi ve futbol otoritelerinin hala bu başarıyı görmezden gelmeleri diyebilirim.
Sezonun ikinci yarısı ise kendi adımıza kabus gibi başlamıştı. Önce Sivas mağlubiyeti ile ikinci yarıya başlamıştık. 2 gün sonra canımız ciğerimiz duvar Ahmet’imiz Ahmet Yılmaz Çalık’ı evlilik hazırlıkları için gönderdiğimiz Ankara’nın girişinde elim bir trafik kazasında kaybetmiştik. Takımımız, taraftarımız, şehrimiz adeta yıkılmıştı. Bütün ülke, tanıyan tanımayan herkes, Ahmet Çalık diye günlerce, ağlamıştı. Bir kez daha rahmet ve minnetle anıyorum. Bu vefatı bahane ederek takımdan ayrılan S.G o günlerde hepimizin haklı tepkisini çekmişti. Takım artık Ahmet Çalık için adeta savaşıyordu. Trabzon maçı öncesinde 3 galibiyetlik seri ile adeta şampiyonluk maçına çıkmıştık. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı, hakem hataları kadro derinliği derken 2-1’lik sonuçla sahadan boynu bükük ayrılmıştık. Sezon sonuna kadar onurlarıyla mücadele ettiler. Birçok defa hakları yense de, tüm olumsuzluk ve hak yenmelerine karşın, yılmadan sezonu en iyi yerde bitirdiler.
Bazen hakem hataları pes dedirtti, bazen hastalık, bazen sakatlık, Rize ve Antalya maçlarında uzaydan görülecek pozisyonları atlayan sistemi ve Ahmet’imizin vefatını hesaba katmazsak rüya gibi bir sezonu geride bıraktık.
Oyuncularımız kıymetini artırdı. Takımımız öz güven aşıladı. Fakat Nalçacılılar Grubu hariç taraftar olarak sınıfta kaldığımız sezonu acısıyla tatlısıyla geride bıraktık. Birçok rekor kıran takımımızda Skubic’in vedasıyla bir devir daha kapandı. Artık transferi biran önce tamamlayıp, biraz dinlenip konferans ligine hazırlanmamız gerekiyor. Yaşattığınız güzel sezon için hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim.
Günün sözü; Elimizde olmayanlara üzüleceğimize, olanlar için minnet duymalıyız