GÜNEŞ
Nilüfer ÖZPOLAT
Köşe Yazarı
Nilüfer ÖZPOLAT
 

Orada Bir Köy Var Uzakta

        Bir Miraç gecesi  akşamında yazıyorum bunları … Düşünüyorum hangi prangalar miracımızın ve hayallerimizin engelleridir? Belki öğrenilmiş çaresizliktir bizi tutan, belki adanamamak, belki  ne istediğimizi netleştirememek. Bilmiyorum.  Biz dün akşam  Taraşçı Kasabası’ nın düğün salonunda komşularla buluştuk. Gençlere  sorduk “Nedir durumlar? Sizler için neler yapabiliriz?” Babalara sorduk “Neler bekliyorsunuz bu yeni kuşaktan?”  “Sevgili anneler ne olsa daha iyi olurdu?” Kırmadan, incitmeden, suç ya da suçlu aramadan çözümü ne bu işin, “oluru nasıl olur?” diyerekten bir tanışma toplantısı oldu. Bu benim “Orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür” hayalimin ilk buluşmasıydı.       Gerek toplantı anında gerek sonrasında aldığım bildirimler, devam et, o göremediğin prangalar kırılacak, der gibiydi. Köy köy gezmek istiyorum. Sormak , öğrenmek, fikir alışverişinde bulunmak istiyorum.  Sorunlarımızı tesbit edelim. Çözüm adına aklımıza gelen tüm fikirleri güzelce masaya yatıralım. Pratik ve hızlı seçeneklere öncelik vererek uygulamaya çalışalım.      Ben bu hayallerimi anlattığım zaman “ Aman işin mi yok ? Milleti sen mi kurtaracaksın? diyenler oluyor.  Ben kendimi kurtarma peşindeyim aslında. Bir yapboz gibi hayat , bir parça eksik  veya yanlış yerdeyse tamamlanmıyor. Haliyle her bir parça bir diğeri kadar önemli ve gerekli.  Ama yıllarca bize “Her koyun kendi bacağından asılır!” diye öğrettiler. Doğrudur. Ama ne diyor Derviş  Behlül Dânâ her koyun kendi bacağından asılır da leş kokusu tüm beldeyi sarar.    Bir kulak verin çevrenize, sokaklara, sosyal medyaya   herkes sürekli birşeyleri, birilerini eleştiriyor. Eleştirilenlerde savunma yapmak yerine eleştirenleri eleştiriyor. Herkes suçlu, “ben” in dışında… “Ben” kurban psikolojisini iliklerine kadar hissedip, elimden birşey gelmez ki inancının tadını çıkarıyor.    Güya ahlak kokuşmuş gençler  ipsiz, apartmanda kavga, komşular edepsiz, gelin oldum kaynana kötü, kaynana oldum gelin kötü, devam eder gider bu döngü. “Ben” demez ki bunlarda benim payım nedir acaba? Bu eleştirdiklerime karşı tutumum ve tavrım nasıl? Lafın kısası en kolay olan “eleştirmek” ,”suçu başkasına atmak”, “ben kurbanım” ayaklarına yatmaktı çoğunluk bunu seçti. Azınlıkta kalanlar ya sözleriyle, ya kalemleriyle veya dualarıyla birşeyler yapmaya çalışıyorlar.    Yılların bana öğrettiği; her problem cevabını içinde taşır. Kişinin bunu görebilmesi için “farkındalığa “ ihtiyacı vardır. “Orda bir köy var uzakta ” hayalimin temel çıkış noktası  budur. Ocu, bucu, şucu olmadan saf “kendiliğimizle”,  ötekileştirmeden/ ötelemeden, ön/son yargısız , bencillikten öte “biz” bilinciyle, saldırmak ya da savunmak için değil anlamak için bir araya gelebilmek. Asırlardır  ağırlıklı olarak zihne yatırım yapmadık mı? Kalpleri  çok ihmal ettik . O kadar hızlı gittik ki duygular ve yürek “ben” e  yetemedi/yetişemedi.  Çok şey bildik, çok şey dedik, ama olması gerektiği kadar sevemedik. Sevgi ve bilgi harmanlanamayınca ruhsuzluk arttı. Kalan parça pürçük duygu ve ruhu da Metaverse harcatacağımız düşüncesi sizi bilmem ama beni çok korkutuyor.  Tüm bu duygu ve düşünceler eşliğinde bismillah dedik.  Çok şüdür, elhamdulillah’ la ilerleyebilmek duası ve çok sevdiğim şu kısacık öyküyle bu hafta ki yazıma son vermek istiyorum. “Yapılması gereken önemli bir iş vardı ve Herkes, Birisi'nin bu işi yapacağından emindi. Gerçi işi Herhangi Biri de yapabilirdi, ama Hiç Kimse yapmadı. Herkes  buna çok kızdı, çünkü iş Herkes'in işiydi.Herkes, Herhangi Biri'nin bu işi yapabileceğini düşünüyordu ama Hiç Kimse, Herkes'in yapamayacağının farkında değildi.Sonuçta, Herhangi Biri'nin yapabileceği bir işi Hiç Kimse yapmadığı için Herkes Birisi'ni suçladı...”
Ekleme Tarihi: 28 Şubat 2022 - Pazartesi

Orada Bir Köy Var Uzakta

        Bir Miraç gecesi  akşamında yazıyorum bunları … Düşünüyorum hangi prangalar miracımızın ve hayallerimizin engelleridir? Belki öğrenilmiş çaresizliktir bizi tutan, belki adanamamak, belki  ne istediğimizi netleştirememek. Bilmiyorum.  Biz dün akşam  Taraşçı Kasabası’ nın düğün salonunda komşularla buluştuk. Gençlere  sorduk “Nedir durumlar? Sizler için neler yapabiliriz?” Babalara sorduk “Neler bekliyorsunuz bu yeni kuşaktan?”  “Sevgili anneler ne olsa daha iyi olurdu?” Kırmadan, incitmeden, suç ya da suçlu aramadan çözümü ne bu işin, “oluru nasıl olur?” diyerekten bir tanışma toplantısı oldu. Bu benim “Orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür” hayalimin ilk buluşmasıydı.

      Gerek toplantı anında gerek sonrasında aldığım bildirimler, devam et, o göremediğin prangalar kırılacak, der gibiydi. Köy köy gezmek istiyorum. Sormak , öğrenmek, fikir alışverişinde bulunmak istiyorum.  Sorunlarımızı tesbit edelim. Çözüm adına aklımıza gelen tüm fikirleri güzelce masaya yatıralım. Pratik ve hızlı seçeneklere öncelik vererek uygulamaya çalışalım. 

    Ben bu hayallerimi anlattığım zaman “ Aman işin mi yok ? Milleti sen mi kurtaracaksın? diyenler oluyor.  Ben kendimi kurtarma peşindeyim aslında. Bir yapboz gibi hayat , bir parça eksik  veya yanlış yerdeyse tamamlanmıyor. Haliyle her bir parça bir diğeri kadar önemli ve gerekli.  Ama yıllarca bize “Her koyun kendi bacağından asılır!” diye öğrettiler. Doğrudur. Ama ne diyor Derviş  Behlül Dânâ her koyun kendi bacağından asılır da leş kokusu tüm beldeyi sarar.

   Bir kulak verin çevrenize, sokaklara, sosyal medyaya   herkes sürekli birşeyleri, birilerini eleştiriyor. Eleştirilenlerde savunma yapmak yerine eleştirenleri eleştiriyor. Herkes suçlu, “ben” in dışında… “Ben” kurban psikolojisini iliklerine kadar hissedip, elimden birşey gelmez ki inancının tadını çıkarıyor.

   Güya ahlak kokuşmuş gençler  ipsiz, apartmanda kavga, komşular edepsiz, gelin oldum kaynana kötü, kaynana oldum gelin kötü, devam eder gider bu döngü. “Ben” demez ki bunlarda benim payım nedir acaba? Bu eleştirdiklerime karşı tutumum ve tavrım nasıl? Lafın kısası en kolay olan “eleştirmek” ,”suçu başkasına atmak”, “ben kurbanım” ayaklarına yatmaktı çoğunluk bunu seçti. Azınlıkta kalanlar ya sözleriyle, ya kalemleriyle veya dualarıyla birşeyler yapmaya çalışıyorlar.

   Yılların bana öğrettiği; her problem cevabını içinde taşır. Kişinin bunu görebilmesi için “farkındalığa “ ihtiyacı vardır. “Orda bir köy var uzakta ” hayalimin temel çıkış noktası  budur. Ocu, bucu, şucu olmadan saf “kendiliğimizle”,  ötekileştirmeden/ ötelemeden, ön/son yargısız , bencillikten öte “biz” bilinciyle, saldırmak ya da savunmak için değil anlamak için bir araya gelebilmek. Asırlardır  ağırlıklı olarak zihne yatırım yapmadık mı? Kalpleri  çok ihmal ettik . O kadar hızlı gittik ki duygular ve yürek “ben” e  yetemedi/yetişemedi.  Çok şey bildik, çok şey dedik, ama olması gerektiği kadar sevemedik. Sevgi ve bilgi harmanlanamayınca ruhsuzluk arttı. Kalan parça pürçük duygu ve ruhu da Metaverse harcatacağımız düşüncesi sizi bilmem ama beni çok korkutuyor.

 Tüm bu duygu ve düşünceler eşliğinde bismillah dedik.  Çok şüdür, elhamdulillah’ la ilerleyebilmek duası ve çok sevdiğim şu kısacık öyküyle bu hafta ki yazıma son vermek istiyorum.

“Yapılması gereken önemli bir iş vardı ve Herkes, Birisi'nin bu işi yapacağından emindi. Gerçi işi Herhangi Biri de yapabilirdi, ama Hiç Kimse yapmadı. Herkes  buna çok kızdı, çünkü iş Herkes'in işiydi.Herkes, Herhangi Biri'nin bu işi yapabileceğini düşünüyordu ama Hiç Kimse, Herkes'in yapamayacağının farkında değildi.Sonuçta, Herhangi Biri'nin yapabileceği bir işi Hiç Kimse yapmadığı için Herkes Birisi'ni suçladı...”

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.