Takvimler 1 Nisan’I gösteriyor. Canlılar başka bir güne uyanıyor. Sanırım bu defa ki şaka yurt genelinde yapılıyor. Büyük bir sessizlik, gürültüsü dünyada yankılanıyor. Topal ördekler kartal olmuş uçuyor. Avcı şaşkın, tüfek şaşkın, kurşun şaşkın… Dereler ne yöne akıyor?
Zenginler açıklama yaptı “ Kemer sıkmaya devam edilmeli.”diyor. Güler hanım hayatı köşkünde yaşıyor. Emekli kemeri çoktan sattı, çünkü maaşı yetmiyor. Gövdesi eridikçe insanın, kemerini otomatik sıkıyor. Göbeğini kaşıyan adam! zayıfladıkça, kafasını kaşımaya başlıyor. Soruyor, sorguluyor. Güler hanım tüm fedakarlığı halktan bekliyor. Çünkü o hayatı köşkünden ibaret sanıyor.
Hasan besicilik yapıyor. Kurbandan kurbana kırmızı et yiyor. “Abla tavuk 200 olmuş” diye dert yanıyor. Hasan mutlu… Belirli aralıklarla sandığa gidiyor, kendini temsil edecekleri seçiyor. Hasan “Yönetimin kendisinde olduğuna” inanıyor. Hasan’ın temsilcileri yatlar da ‘istakoz’ yeyip, meclis bahçesinde ‘mangal show’ yapıyor. Hasan artık tavuk bile alamıyor. Traktörü kenarda paslanıyor. Mazotunun vergisi % 18 olan Hasan’ın, temsilcilerinin yatının yakıt vergisi %1 olarak hesaplanıyor. Hasan yine de umutlu “Ne de olsa kendi kendini yönetiyor.”
50 yaşlarında Süleyman öğretmen, şehrin “Adalet sarayı ” inşaatında amelelik yapıyor. Atamasının olmayacağını artık oda biliyor. Molalar da kpss testlerini çözmeyi çoktan bıraktı. “Ahirette sabredenleri bekleyen güzellikler” kitabını okuyor. 1 Mayıs günü işçiler çalışıyor, kıravatlılar izinli sayılıyor. 8 Mart’ta kadınlar öldürülüyor. Süleyman öğretmen bir adalet sarayının kalaslarına, bir nasır tutmuş avuçlarına bakıyor. Buna da şükür! diyor. Üstad Kısakürek mezarında husursuz, dizeleri şaha kalkıyor;
“ Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya ”
Bir çılgın adam, sanırım babası “Beşik yapıp satıyor.” Mitingler de Angara havasında oynuyor. Halk alkış tutuyor. Herkes çok mutlu, umutlu. Dilber pavyon da, o caddeler de oynuyor. Seçimi o kazanıyor. Belediye başkan adayları bundan büyük ders çıkarıyor. Bir sonra ki seçimde, tahta kaşıklar ellerinde “Yıldız akşamdan doğarsın” eşliğinde meydanlara inmeyi planlıyor. Toprak şaşkın, hava şaşkın, su şaşkın, yağmurlar yerlerden göklere yağıyor.
Değirmenin bekçisi Şimşek gibi çakıyor. “Daha sıkı denetleyeceğiz, daha fazla çalışın” diyor. Insanlar yorgun, elindeki avucundakini değirmene atıyor. Koca değirmen bu, ne bulsa öğütüyor. İnsanlar kutuplaşmış; “Ocu, bucu, şucu”, “ Sizinkisi, bizimkisi ” “ Ötekisi, berikisi” Öfkeli değirmen bekçisi; “ Daha çok çalışın! Yetmiyor, yetmiyor” diyerek bağırıyor. Fukalar arasında kavga büyük, o sebepten olsa gerek, kimse doğrulup sormuyor;“Bu kadar un nereye gidiyor? ” Değirmenci dayı kırgın, değirmen şaşkın, sular çağlıyor. Bu çark hep böyle döndü, halen öyle dönüyor.
Sahnede üç maymun oynanıyor. Kimsecikler görmüyor, duymuyor konuşmuyor. Kalem tutması gereken eller, alkış tuttuğundan, haykırması gerekenler sustuğundan beri birşeyler ters gidiyor. Kağıt şaşkın, mürekkep şaşkın, kelimeler kifayetsiz kalıyor.
Neşet Ertaş “ Adaletin bu mu dünyaaaa?” diye ses veriyor. Doğrulmak istiyorum, yapamıyorum. Neşet baba sormaya devam ediyor; “Adaletin bu mu dünyaaa?” Gözlerim açılıyor yavaştan. Meğer derin uykudaymışım. Anlıyorum ki telefonum çalıyor. Melodisi Neşet baba, kabus bitiyor. Telefonun ucunda enişte “ Yaz Nilüfer, pes etme, yaz” diyor.
“Elbette yazacağım enişte. Benim Rabbim “Kaleme ve yazdıklarına yemin ediyor.”(Kalem Suresi-1)”