24 Haziran seçimlerine az bir zaman kaldı.
Son günlerde “Ali, bu seçimler ne olur? Ne yapalım?” sorusuna çokça muhatap oluyorum...
Yorum yok dediğim zaman “Nasıl bilmezsin, hem gazetecisin hem de zamanında siyasetle uğraştın” diyerek ısrarcı oluyorlar...
Kime oy vereceğimi şimdiye kadar kimseye söylemedim. Ama doğru bildiğim bazı düşüncelerimi aktardığımda da “Bu rengini belli etmiyor” diyenler, o partiye bu partiye çekenler de olmuştur.
Aslında seçimle ilgili yazmam gerekirken, yazmamayı daha evlâ bulmuştum.
Ta ki Seydişehirli saygı duyduğum bir büyüğümle yaptığım bir saate yakın bir telefon görüşmesine kadar…
Bir de hukuk profesörü dostumun önemsediği bir sözünü benimle paylaşana kadar…
Sözünü ettiğim büyüğüm, devlet denetleme kurumlarının en üst kademesinde bulunmuş, muhafazakâr bir kimliği olan biri…
Bu büyüğüm, konuşmamız esnasında devlette ki denetimin zayıfladığından uzun uzun bahsetti ve yetkilerin bir kişi üzerinde toplanmasının sıkıntılarını aşağıda ki örneklerle izah etmeye çalıştı.
Irak’ın işgalinde hükümetin o zaman ki Başbakanı’nın, Türkiye’nin sınırlarından girilmesi konusunda A.B.D. ile anlaştığını, ancak parlamentonun aksi bir karar çıkararak bunu önlediğini izah etmeye çalıştı.
İsrail’e ihale edilen Yap-İşlet-Devret çerçevesinde Suriye ve Irak sınırının 743 kilometrelik bölümünün mayınlardan temizlenmesi çalışmalarının, Anayasa Mahkemesi tarafından bozularak önlenmesi kararından da bahsetti.
Bir adama yetkileri fazla verip denetimin eksik olmasının sakıncalı olduğunun altını çizdi.
Emekli Öğretim Görevlisi hocamın ise; “Ali vallahi benim bile kafam karışık. Bu seçimlerde at izi it izine karıştı. Ben bile kime oy vereceğimi şaşırdım. Sade vatandaş ne yapsın” demesi düşündürücüydü…
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ise vefat etmeden önce Çağlayan mitinginde, siyasilerin karşı karşıya geldiklerinde yüz yüze bakamayacak nezaket dışı konuşmalarından kaçınmalarını ve üsluplarına dikkat etmelerini istemişti.
Tabii işin bir başka yönü de bu…
Zamanında birbirlerine demediklerini bırakmayanlar, bir bakıyorsunuz beraber oluyorlar.
Bu da siyasetin seviyesini tabiatıyla kaçırıyor.
Bendenizi, ilçemizde ki insanların büyük bir bölümü tanır. 12 Eylül’den önce Ocak Başkanlığı yaptım. 12 Eylül’den sonra da aktif siyasete iki sefer girdim.
91 yılında Büyük Birlik Partisi’nin kurucusu olarak başladığım aktif siyaset sürecinde 7 yıl İlçe Başkanlığı yaptım.
29 Mart 2009 yerel seçimlerinde ise MHP’den İl Genel Meclisi Adayı oldum. 80 oyla kaybettim.
O günden bugüne doğru ve objektif gazeteciliğimden ödün vermemeye çalışıyorum. İlkeli bir şekilde mesleğimi icra etmeye devam ediyorum.
Tabii bir vatandaş olarak, 24 Haziran’da gideceğim, oyumu da kullanacağım…
Ama hukuk profesörü hocamın dediği gibi hala kafam karışık ve yıllarca devlet denetlemesinde dirsek çürütmüş dostumun dediği gibi yeni sistemden de büyük kaygılarım var…
Hala siyasi düşüncelerini benimsediğim Muhsin Yazıcıoğlu da sık sık “Bizim kavgamız rejimle değil, kokuşmuş sistemledir” derdi. Sağ olsaydı bugün için ne düşünürdü onu Allah bilir...
Tabii ki eski sistemin de büyük eksiklikleri var. Demokrasiye, hakka hukuka saygı duyan biri olarak oy verirken sağduyulu hareket edeceğim...
Bu yazım bana güvenip “Ali seçimlerde ne yapalım?” diyen ve “Ali şu partiye verecek, bu partiye verecek” diye bizi yaftalayan tüm dostlarıma ve vatandaşlara 24 Haziran seçimleri ile ilgili ne düşündüğümün cevabı olsun…